31 Temmuz 2009 Cuma

Biraz mola;


Ev taşıma işlemleriyle ilgilendiğimiz için blogu biraz boş bıraktık. Ama yepyeni yazılarla pek yakında karşınızdayım inşallah. :)

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Kızlarla şehir turu, bisikletli foto çekimi, parkta piknik ve Khouloud ve Burçin'e eğitim;

Pazartesi sabahı, benim dersim yoktu ama Çolpon'u okula götürüp, derslere katılabilmesi için Carla ile konuşmalıydık. Sabah Çolpon, Burçin ve ben okula gittik, ben bisiketle gittim. (:D) Okula vardık, Carla'nın yanına çıktık, Çolpon ben hallederim dedi ve Carla ile konuşup harbiden işini halletti. Bana ihtiyaç kalmadığı için bisikletimi alıp yurda geri döndüm. Kızların dersi de kısa sürdü, yarım saat kadar sonra onlar da geldiler. Bir şeyler atıştırdıktan sonra Çolpon'a etrafı göstermek niyetiyle kampüste yürüyüşe çıktık. Önce kütüphanenin içinden geçtik, ardından Student Union'a gittik. S.U.'da kitapçı benzeri bir mağazaya girdik ve raflarda keşif gezisi yaptık. Ben süper komik 2 posta kartı aldım. Amerikan espiri anlayışını severim. Kızlar ben keşifteyken sıkıldıkları için keşfimi kısa tuttum ve kampüsün dışına doğru yola koyulduk. Niyetimiz Starbucks'ta kahve içmekti ama yol üzerinde Wells Fargo bankasını görünce, atm kartlarımızın (geçen hafta hesap açtırmıştık) bugün geleceği aklımıza geldi. Hemen bankaya yöneldik, kartlarımızı aldık ve gelmişken Çolpon'a da hesap açalım dedik. Çolpon'a da hesap açtırdıktan sonra Starbucks'a doğru yola koyulduk. Starbucks'ta mocha içtik. Starbucks burda gidebildiğimiz yegane mekanlardan biri. Kahveleri kosher olduğu için içebiliyoruz. Kahvelerimizi içtik ve yurda dönmek için gerisin geriye yola koyulduk. Yurda vardığımızda karnımız zil çaldığı için hemen öğle yemeğini hazırladık ve namazın ardından güzelce karınımızı doyurduk. Çolpon jetlag olduğu için odasına gidip dinlenmek istedi. Ben de bisikletli foto çekimine çıkmaya karar verdim. Zira Betty merak ediyordu.

Yüklendim çantamı, aldım bisikletimi koyuldum yollara. Güzel bir tenha mekan bulunca, hemen tripodumu kurdum be self-mode çalışmaya başladım. Ama işim zordu, çünkü 10 saniye içinde bisiklete binip, fotoğraf makinasının önünden uygun uzaklıktan geçmem gerekiyordu. Birkaç denemenin ardından sanırım başardım.


Sonra student union'a gittim, çok susadığım için kola aldım ve tripodu kurup artistik fotoğraflar vol 2. yaptım. Ardından yurda dönüp bisiketimi parketmeden önce artistik fotoğraflara devam ettim. Here we go;

Saat 19 civarı arkadaşlar aradı ve parka gidiyoruz sizi de alalım dediler. Burçin, Çolpon ve ben hazırlandık ve Elife gelip bizi aldı. Geçen piknik yaptığımız parka gittik, bu sefer gündüz olduğu için daha net fotoğraflar çekmeyi başardım. Biraz yağmur yağdı ve gökkuşağı çıktı. Elife'nin Lubbock'ta gördüğü ilk gökkuşağı imiş (Elife 2 yıldır burda). Parkta ilgimi çeken şey ise; oyun alanındaki, duyma engelliler için işaret dili alfabesi ve görme engelliler için kabartma alfabe oldu.



Piknikten döndükten sonra Khouloud'a döndüğümüz haber verdim ve yatsı namazından sonra Tv room'da buluşup jogging'e gitmeye karar verdik. Burçin, Khouloud ve ben saat 22 civarı döküldük kampüs yollarına. Yarım saat kadar bolca muhabbet ede ede yürüdük ve yurda döndük. Ve bisiklet sürmeyi bilmeyen bu arkadaşlara "hadi biraz çalışalım" dedim. İlk olarak Khouloud'u bisiklete oturttuk. Birkaç denemeden sonra dengesini bulmaya başladı. Yarın da çalışırsak sanırım öğrenecek. Burçin ise etek giydiği için biraz başarısız oldu, yarın gece pantolonla denemeliyiz. Bu güzel gün ve gecenin ardından odama döndüm ve blogumla ilgilenmeye başladım. Biraz uyurum. :) Bizden ayrılmayın... Sevgiler.....

Bisiklet ile şehir turu, Wal-mart, self-foto çekimi ve Gülsanem;

Pazar günü sabah biraz miktar uyumaya karar verdim ve 9'da uyandım. Kahvaltımı (kahve, tortilla, peynir, taze meyve) hazırladım ve VoipWise ile aramalarıma başladım. Görüşebildiğim herkesle görüştükten sonra odamı toparladım ve bisikletimle bir tura çıkmaya karar verdim. Haritamdan yolları inceledim ve en yakındaki Walmart'a (burda meşhur marketler zinciri) gitmeye karar verdim. Kampüsten uzaklığı 5km kadar. Sırt çantamı hazırladım her zamanki gibi (Jacky, Winchester, Nazmiye ve harita {bknz. önceki yazılardan biri}). Hayde bire yola çıktık. Kampüsün içinden 4. caddeye doğru çıkmaya çalışırken kendimi 6. caddede buldum. Burdan 4. caddeyi aramaktansa, Starbucks caddesine doğru yönelip ordan devam etmeye karar verdim. Starbucks'ın olduğu caddeden halim selim ilerledim. Sağlı sollu tipik Amerikan evlerinin bulunduğu bir cadde burası. Walmart T sokağında olduğu için tek yapmam gereken alfabetik sırayla dizilmiş sokakları T'ye kadar takip etmekti. Güzel bir yolculuğun ardından Walmart'a vardım. Bisikletimi park edip kilitledim. Sonra Walmart'ın engin raflarına doğru uzun bir yolculuğa başladım. Ben genelde fokus bir alışverişçiyimdir. Hedeflediğim şeyi raflarda tarar, bulur, alır, çıkarım. Başka bir şeyle ilgilenmem. Ama bu sefer işler başkaydı. Amaç alışveriş değil keşif idi. O nedenle mantığımı rafa kaldırıp, kadınsı içgüdülerimin beni ele geçirmesine izin verdim ve kendimi çanta raflarında buldum. 10 dakika kadar bir süre çantaların ederleri ile etiketlerini değerlendirmeye alıp bu seferde vicdanımın beni ele geçirmesine izin verdim ve boynu bükük, eli boş olarak raflardan ayrıldım. Keşfe spor bölümüyle devam ettim. Zira bisikletimin tutacakları ellerimi çok acıtıyordu. Eldiven almalıydım. Aradığım gibi bir eldiven bulamadım ama kullanışlı bir eldiven bulup, sepete attım. İkinci hedefim ise tripod idi. Kendi kendime fotoğraf çekebilmek için bir tripoda ihtiyacım vardı ve online olarak baktığım kadarıyla Walmart'ta ucuz ve hafif tripod vardı. Gerçekten de biraz araştırmanın sonucunda 14 dolara bir seyahat tripodu buldum. Yaklaşık 1,5kg ağırlığındaydı. Onu oracıkta satın aldım ve keşif gezime craft rafıyla, ailemin tüm tasarımcı bireylerini yad ede ede devam ettim. İlk olarak sevgili kuzentom pek muhterem broş sanatçı Betty için keçeden çiçekler buldum ve sepete attım. Ardından sevgili moda tasarımcısı ablam için artistik bir kurdela beğendim. Ve bir iki ihtiyaç öğeyi de aldıktan sonra keşif gezimi sonlandırdım.

Bisikletimle geri döndüm ve onu park ettikten sonra eşyalarımı bırakmaya odama çıktım. Namaz niyaz işlemlerinin ardından tripodumu denemeye karar verdim. Fotoğraf makinam Winchester ve yeni arkadaşı tripod Kamil'i alarak kampüste bir tura çıktım. Türkiye'de olsa yapamazdım ama burda kimse kimseyi çok umursamadığı için rahat rahat artistik pozlar vererek self-mode çekim yaptım. Bunlar tüm sevenlerim ve Elifim için :P ;


Fotoğraf çekiminin ardından yurda yönelmişken kafeteryanın girişinde bir grup sınıf arkadaşımın oturduğunu görüp selam verdim. Tripodumu görünce fotoğraçılık hakkında ayaküstü muhabbet ettik. Gülsanem (Özbekistan) fotoğraflarımı görmek istedi ve gösterdim. Çok beğendi ve ona da çekmemi istedi. Yarın çekebilirim dedim ve oradan ayrılıp odama çıktım. Bir saat kadar sonra Gülsanem odama geldi ve çok sıkıldığını eğer boş isem bu akşam çekim yapıp yapamayacağımızı sordu. Ben de akşam yemeğini yiyip gideriz dedim. Takriben 15 dakika sonra jetonum düştü. Yasemen'e yemeğe davetliydik. Yasemen'i arayıp artı bir kişi gelip gelemeyeceğimi sordum. Tabiki dedi. Gülsanem'e gidip (karşı odada kalıyor) durumu açıkladım ve benim gelmesini istedim. Teklifimi kabul etti.

Saat 19.2o de Zeynep gelip bizi aldı. Çolpon da (Kırgızistan) arabadaydı, iki Türk soylu arkadaşı birbirleriyle tanıştırdık. Şehrin içinden yol alıp, Yasemen'e vardık. Yasemen bize süper bir sofra hazırladı. Çok ilginç bir tevafuk olmuş, Yasemen Özbek pilavı pişirmiş. Çok şaşırdık. :) Gülsanem Türkçe bilmediği için gece boyu İngilizce konuştuk. Çok memnun oldu. Arkadaşlarım onunla çok ilgilendiler sağolsunlar. Gecenin sonunda Zeynep bizi yurda geri bıraktı. Yolda Tarkan falan dinledik, Gülsanem Tarkan ve Mustafa Sandak hayranıymış. :) :) İşte böylece bir gün daha bitti gitti.... :)



Bu sevimli şey, Gül'ün kızı Nimet Zeynep. Benim yeni modelim oluyor kendisi :)

26 Temmuz 2009 Pazar

Dopdolu bir cumartesi;

Cumartesi günü Raindrop Türk Derneği'nde yabancılar için kahvaltı düzenlenecekti. Öncesinden pek çok arkadaşı davet etmiştik. Rita, Khouloud, Angela ve Slyvia davetimize icabet edenler oldu. Sabah saat 9.30'da kafeteryada buluştuk. Zeynep bizi büyük bir arabayla aldı ve derneğe götürdü. Güle oynaya gittik. Güzel bir self servis masası hazırlamışlar. İçerde 50'ye yakın yabancı konuk var. Aralarında gazeteci ve Texas Tech hocaları da var. Biz bizim grup olarak koltuklara yerleştik. Züleyha yaka kartlarımızı verdi, yakalarımıza yapıştırdık. Biraz muhabbetten sonra yemek başladı. Yiyeceklerimiz aldık, yerimize geçtik. Rita bu kadar çok çeşidi kahvaltı da mı yiyorsunuz diye sordu. Evet dedim, kahvaltı bizde mühim. Yemeğimizi yerken birkaç tane Türkiye tanıtım filmi izledik. Birisi bakanlık tarafından hazırlanmış. Şu fantastik öğeler içeren. Havada uçan semazenler, su üzerinde yürüyen dansçılar falan. Videoyu izlerken Rita'ya dedimki, "Biz Türkiye'de uçuyoruz", Rita; "Evet farkettim, suda da yürüyorsunuz galiba" dedi, gülüştük. Bu fantastik videonun ardından fotoğraf falan çekildik, muhabbet ettik derken kahvaltı bitti ve Zeynep'le kızları yurda bıraktık.

Ben ve Zeynep havaalanına yeni arkadaşımız Çolpon'u almaya gittik. Çolpon Ankara'da okumuş bir Kırgız. Fizik bölümünde doktora yapmaya geldi. Çolpon'u aldık, eve götürdük. Zeynep iki dakikada bir sofra kurup, kendi işlerini halletmek için dışarı çıktı. Biz Çolponla atıştırdık ve muhabbet ettik. Amacım onu muhabbetle oyalamaktı çünkü çok yorgun görünüyordu ve eğer uyursa jetlagi zor atlatırdı. Yemek ve muhabbetten sonra Çolpon eşyalarıyla ilgilenmeye koyuldu. Az sonra Zeynep geldi. Planımız Gül'den bisikletini alıp,arabayla beni ve bisikleti yurda bırakmaktı. Gül'e gittik, bisikleti çıkardık, baktık ki koltuk çok yüksek. Cemile'nin eşinden koltuğu benim için indirmesini rica ettik. Allah razı olsun 5 dakikada koltuğu boyuma göre ayarladı. Bisikleti zar zor arabaya sığdırdık, yurda doğru yola koyulduk. Önce marketi uğrayıp, süt, yoğurt, peynir vb. şeyler aldık. Ardından yurda gittik. Yurda varınca bisikletimi hemen park ettim. :) Kampüs çok büyük olduğu için bisiklet işimi kolaylaştıracak. Aslında okuldan bir bisiklet kiralayacaktım ama Gül bisikletini kullanmadıklarını söyleyince ondan ödünç aldım.


Khouloud mesaj attı ve jogginge gidelim mi diye sordu. Ben de akşam yemeğini yiyip gidelim dedim. Gül'ün sarıp sarmaladığı dolmayı, yoğurt ve tortilla ekmeği ile ısıtıp Sam's Place'e indim. Songül abladan aldığım baklavayı da arkadaşlara tattırmak için indirdim. Beklediğim gibi Rita, Angela, Isidro, Pablo ve çinli bir kız daha kafeteryadaydılar. Baklavayı size bir süprizim var diyip onlara sundum. Herkes tadına baktı çok değildi zira. Çok beğendiler. Rita saat 7'de arkadaşların maçına gideceklerini söyledi ve bizi de davet etti. Ben de joggingten sonra uğrarız dedim. Onlar gitti, Khouloud geldi. Yemeğimizi yedik ve yürüyüşe çıktık. Niyetimiz maça gitmekti ama nerde oynandığını bilmediğimizden önce stadyuma gittik. Ama maçtan eser yoktu. Ben de Angela'yı aradım ama telefon konuşmalarında ikimizde çok kötüydük o yüzden telefona Rita çıktı. Student Union'a gelin Isidro sizi alacak dedi. Hızlıca Student Union'a gittik. Isidro bizi alıp maç yapılan çimenlik alana getirdi. Maç oldukça komikti. Sahanın sınırı yoktu. Out neresi anlamak mümkün değildi. Sahanın sınırları hakkında tartışırken Isidro "Sahanın sınırı Mexico" dedi, çok güldük. :)

Komik bir maçı eğlenceli bir şekilde izlerken, Gül aradı parka gidiyoruz seni de alalım dedi. Ben de 19.caddenin kenarındaki çimenlikteyim dedim. 20 dakika kadar sonra gelip beni aldılar. Göl kıyısında bir oyun parkına gittik. Çay, bisküvi vb. şeyler getirmişler, piknik yaptık. Bol bol fotoğraf çektim. Akşam namazını kılmadığımız için saat 10 olmadan beni yurda bıraktılar ve olaysız dağıldık. :) Bir gün de böylece geçip gitti..... :)


Lubbock'ta yağmur, Espanã ve Friday night party;

Çarşamba'nın en büyük olayı yağmur idi. Kızgın sıcak Lubbock havasına alışmaya çalışan bir gaziban international öğrenciler çarşamba günü yağan sağnak yağışla şoka girdik. Sabahleyin beraber kahvaltı yaptıktan sonra bir grup insan olaraktan yurttan F.L.'e doğru yola çıktık. Acemilikten kimse hırka almamış yanına tabiki pek çoğumuz üşüdük.


Sabahki derslerin bitmesinin ardından öğle yemeğine gidelim dedik ama ne mümkün. Yağmur çok fena yağıyor. Neyse çıkardık çantadan bisküviyi melul melul yedik. Pek çok insanın şemsiyesi varmış. Dedikki Burçinle hiç olmazsa student union'a kadar gidelim. Hem bir şeyler yeriz hem de şemsiye alırız. Çinli bir arkadaşı da alıp, yağmura daldık. Koşa koşa kütüphaneye gittik, içinden geçip doğruca student union'a daldık. Ben ordan bir şemsiye aldım.


Çinli kız yemeğini yemeye koyuldu, siz gidin beni beklemeyin dedi. Biz de dediğini yaptık. Okula geri döndük. Şemsiyemiz olduğundan bu sefer rahattık.

Perşembe gününün olayı ise, İspanyollardı. Sabah yine bir grup genç döküldük yollara. Ben tabi yoldayken fotoğraf makinamı boynuma asıyorum. Basıyorum deklanşöre, basıyorum deklanşöre :P



Dersler mersler derken günü bitirdik. Yurda döndük, odalarımıza çıkıp dinlendikten sonra, akşam 6 gibi akşam yemeğine indik. Rita (portekiz), Angela (çin), Presheet (hindistan), Khouloud (tunus) ve ben diğerlerini beklerken masada muhabbet ettik. Presheet bana ismimin manasını sordu. Ben de Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in kızının ismidir dedim. Bunun üzerine Presheet kendi isminin manasının Muhammed olduğunu söyledi. Babası müslümanlar tarafından da hoş görülsün diye (malum hindistan'da sık sık müslüman-hindu çatışması oluyor) ismini Presheet koymuş. Bunun üzerine bir baba-kız geyiği döndürdüler. İsimlerimiz nedeniyle ben Presheet'in kızı oluyormuşum. Geyik dönerken, Khouloud laptop'unu getirdi. Bize hint, arap şarkıları falan dinletti. Sonra pek sevgili İspanyol arkadaşımız Isidro (ispanya) bilgisayardan bize Rita'nın memleketi olan Portekiz'den videolar izletti. Ardından başladı İspanya videoları. Madrid, Barcelona, Sevilla ve daha niceleri... Biz video manyağı olmuşken, Pablo (ispanya) ile Khouloud daldılar koyu bir sohbete; mevzu Endülüs, Abbasiler ve Emeviler. Pablo anlattı da anlattı. Ağzımız açık dinledik, bizim İslam tarihi diye okuduğumuz derslerin İspanya tarihi olan yönlerinden bahsetti Pablo. Enteresandı evet. Detaylara girmiycem, çok merak ediyorsanız açın okuyun :P :P İşte size bir kısım arkadaş fotoları; soldan sağa Rita, Khouloud, Angela, Presheet, Isidro, Pablo.






Cuma günü ise oldukça eğlenceliydi. Sabah derslerini bitirdikten sonra öğle yemeğine dağıldık. Burçinle yurda geldik, yemek yedik. Burçin kendini halsiz hissettiği için öğleden sonraki derslere katılmayacağını söyledi. Ben de taktım çantamı tuttum F.L.'ın yolunu. Sınıfa girdik, oturduk. Dersi beklerken, Dr. Griffie geldi ve bugün ders işlemeyeceğimizi, onun yerine bize araştırması için bir test yapacağını söyledi. Bizi A ve B olmak üzere iki gruba ayırdı. B'leri dışarı gönderdi. Ben A'ydım. Bize bir konu hakkında ön test yaptı. Hiç bir soruyu yapamadım. Kasıtlı olarak bilmediğimiz bir konu seçmiş. Sonra ön testteki konu hakkında Erica bize ders anlattı. Dersin sonunda aynı soruları dağıtıp tekrar yapmamızı istedi. Yarısını ancak yaptım sanırım. Testler bitince, bu sefer B'ler geldi, biz sınıfı terkettik. David bizi bir sınıfa topladı. Aslında ödevimiz vardı onu yapacaktık ama bizim canımız çok sıkıldığı için oyun oynamak istedik. David kabul etti ve adam asmaca oynamaya karar verdik. İki gruba ayrıldık. Okul konulu kelimeler belirledik. Bizim grubumuzda, Udaya (sanırım Sri-Lanka), Bayan-X (fransa), Bayan-Y (Sri-Lanka), GulSanem (Özbekistan), Burak (bildiğin Türk), Çançinçon (Çin {isim uydurma} ) ve ben vardık. Karşı grupta ise; Stephanie (Kore [asıl ismi çançinçon gibi bir şey ama çin, kore ve japon grubu isimlerini telafuz edemediğimiz için kendilerine ingiliz isimler koyuyorlar]), Isidro (İspanya), Debalina (Hint), Dhruti (Hint), Kavita (Hint), Çançinçon2 (Japonya) ve Bayan-W (Hint) vardı. Onlar gruplarına Texas Tech'in lakabı olan Red Raiders ismini verdiler, biz de Smart ITA's verdik. Çekişmeli bir mücadelenin ardından Red Raiders'lar kazandı.


Dersler bitince, yemek, içmek, namaz gibi faaliyetler için yurda döndüm. İşlerimi hallettim, biraz dinlendim. Saat 19 civarında gelip beni aldılar ve Cuma sohbetine gittik. Güzel bir sohbetin ardından Ayşegül bizi eve yurda bıraktı. Kapıda ispanyol grubuyla karşılaştık. İyi geceler dileyip yukarı çıktık. Orda da Hintli grupla karşılaştık, bize gelmiyor musunuz dediler. Nereye dedik. Meğer bunlar biz yokken parti yapmayı planlamışlar. Tamam geliyoruz dedik ve odalara eşyaları bırakmaya gittik. Burçin gelmek istemedi. Maillerini atmak için odada kaldı. Ben aşağıya indim. Herkesin toplanmasını bekledik ve TV odasına geçtik. Hintli kızlar laptoptan hint dans videoları açıp, ispanyollara hint dansı öğretmeye çalıştılar. Parti dedikse öyle parti değil yani. Birkaç kişi 10dk. dans etti, müzik yeterli miktarda olmadığı için herkes köşelere ayrıldı. Sohbet muhabbet etti. Gecenin sonunda bir dahaki partinin planlamasına karar verildi. Böylece daha eğlenceli bir şey yapılabilir denildi. Ben saat 12 gibi odama geri çıktım, işte partiden bazı fotoğraflar.