23 Aralık 2009 Çarşamba

Türkiye Molası,

Selamlar okuyucu,
Türkiye'deyim. Bir 20 gün kadar sonra geri döneceğim. Bu da takriben 1 ay kadar yazmaya ara vereceğim manasına gelmektedir. 2. dönemde görüşmek dileğiyle,

5 Kasım 2009 Perşembe

Futbol Gecesi

Çarşamba günü okuldayken Laura'dan futbol oynar mısın diye bir mesaj aldım. Neden olmasın diye yanıtladım tabi ki de arkadaşı.

Yabancı diller bölümünden arkadaşlar bir futbol takımı kurmuşlar. Okulun sahalarından birinde her çarşamba maç yapılacakmış. Burda futbol kız işi. Erkekler genelde Amerikan futbolunu tercih ediyor.

Ders çıkışı eve gittim. Eşofmanımı ve spor ayakkabılarımı giyip yola koyuldum. Okulda Laura ile buluştuk. Başka bir ispanyol arkadaş bizi arabasıyla alıp sahaya götürdü. Sahaya bir gittim ki bildiğin stadyum büyüklüğünde. Nedense Türkiye'de gibi yarım boy çim sahalarda oynayacağımız düşünmüştüm. Ama saha bildiğin stadyum kadar geniş. İstersen krampon, dizlik, koruma giysileri gibi şeyler de kiralamak mümkün.

Sistem şöyle, takımını kurup sahaya gidiyorsun. Sahada hali hazırda kurulmuş başka bir takımla eşleşip oynuyorsun. Bildiğin futbol maçı, kurallar aynen uygulanıyor. İki yan, bir orta hakem var, hakemler forma giyiniyorlar ve ellerinde tabiki bayrakları var. Sarı kart, kırmızı kart her şey tamam.

Maç başladı beni sol kanat ortaya verdiler. Kızlar çok manyak oynuyor tabi. Hele karşı takım acayip oynuyor. Maç ilerledikçe (biz golleri yedikçe) herkes nerde oynamak isterse orda oynamaya başladı. Ben de top sürmekte iyi olmadığım için ikinci yarıda defansa geçtim. Defansta daha başarılı olduğumu söyleyebilirim.

Neyse maçın sonunda bizim takım yenildi. Maç bitince herkes karşı takımın oyuncularıyla tokalaşıyor. Hakemlerde kenarda yan yana diziliyor. Gidip bi de onlarla tokalaşıyorsun falan sanki milli maça çıktın. Atmosfer adeta bir Avni Aker.

Her çarşamba oynanacakmış. Görünen o ki bu dönem çok vaktim olamayacak. Ama gelecek dönem bir çift krampona ihtiyacım olduğu kesin. Esen kalın. :)

Ablamın Nişanı ve Cadılar Bayram

Hüp diye geçti hafta. Zira 2 büyük sınavım vardı. Ders çalışarak geçiremediğim hafta sonunun ardından panik içinde geçirdim günleri tabiki de. Neyseki pazartesi sınavım fevkalade geçmişti, salı günü olan biyokimya sınavım da oldukça iyiydi. Geçen günleri de okulda hıphızlı harcadıktan sonra cuma günü Laura ile konuştuk. Dedik Hallowen (Cadılar Bayramı) partisi yapalım ufak çaplı.

Mekan bizim ev. Hemen herkese davet yolladım bana gelin diye. Ama geç haber verdiğimden dolayı, herkesin başka planları vardı. Jami.e'de oldukça istekli görünmesine rağmen maça gideceği için gelemeyeceğini belirtti. Ben de Türk arkadaşları, Laura'yı ve Blakelee'yi davet ettim.

Walmarttan aldığım dekorasyon malzemeleri ile Fatoş'un da yardımıyla evi süsledik. Cuma gecesinden Burçin ile birlikte bir sürü aparatif yiyecekler hazırladık. Geç saatte yattık.

Sabah kalkar kalkmaz evi aradım. Zira büyük gün, ablam nişanlanıyordu. Kahvaltımı edip biraz toparlandıktan sonra, ablamın daha önce bana verdiği ip ve kullanıcı adı bilgileriyle nişanın yapılacağı salonun kamerasına bağlandım. :)

Cümbüş görüntüler vardı. Öncelikle telefonla bağlandım nişana. Herkes kamera önünde toplandı el salladı. :) İlerleyen saatlerde fotoğraf törenine başlandı. Fotoğraf çekilen yerde kamera sadece insanların kafalarını çekebiliyordu. Ben de Merve'yi arayıp arkadaki platforma çıkmalarını istedim. Babam platformdaki masaları kenara çekti ve herkes platforma tırmandı. Annem, babam, kardeşlerim, kuzenlerim, amcalarım, dayılarım, halalarım, teyzelerim kısacası bütün sülale platforma çıkıp el salladı. Süperdi. :) Bol bol fotoğraf çektim ama tabiki çok net değiller. Nişana gidemesem de bütün nişandan dakikası dakikasına haberdar oldum. :)


Nişan merasiminden sonra evdeki son hazırlıkları da yapıp, misafirlerimizi beklemeye koyulduk. Bizim evde kimse kostüm giymeyecekti ama ben küçük bir maske yaptım. Böyle kostümle gelen misafirlerimiz kendilerini yalnız hissetmezler diye düşündük. Saat 7'de Laura ve Blakelee geldiler. Laura vampir, Blakelee SWAT (bir nevi polis) kostümü giymişti. Çok şirindiler. Bir 10 dakika sonra Türk arkadaşlar da geldi. Başka bir misafir beklemediğimizden yemeğe koyulduk. Saat 8 gibi Laura ve Blakelee başka bir partiye davetli oldukları için kalktılar. Türk gençliği de onların peşinden yola koyuldu. Biz de ev ahalisi olarak evin dekoru önünde bir sürü fotoğraf çekilerek bir müddet daha geceye devam ettik. Buyrun fotoğraflar;

(Maskem :) )


İşte böyle :)

28 Ekim 2009 Çarşamba

Tüberküloz ve Sahnelere Dönüş!

Enteresan bir hafta oldu vesselam.

Tembellik içerisinde geçirdiğim bir haftasonunun ardından, pazartesi günü sabahı erkenden Jamie'ye (kendisi hocam olur, artık ismiyle hitap ediyorum ki benim için dönüm noktası oldu) mesaj atıp bugün gelmesem olur mu dedim. That's fine (Olur ciğerim) dedi. Ben de yarım saat daha fazla uyumanın keyfini çıkardıktan sonra kalkıp okulun hastanesinin yolunu tuttum.

Üniversite, yabancı öğrencilerden tüberküloz testi ve kızamık aşısı olmalarını istiyor. Eğer olmazsan ikinci dönem okula kayıt yaptıramıyorsun. Ben de bu sebepten tüberküloz testiyle işe başladım. Okulun öğrenci hastanesine gittim. Bana öğleden sonrası için randevu verip yolladılar. Ben de okula geri dönüp derslerime girdim ve ders çıkışı hastaneye geri geldim. Bir takım formlar doldurup, hemşire bekleme odasına geçtim. Bir müddet sonra tonton bir hemşire geldi. Koluma tüberküloz bakterisini enjekte etti. Çarşamba günü için kontrol randevusu alıp eve gittim.

Çarşamba büyük gündü zira yeniden ders anlatacaktım. Kendime göre de gayet güzel hazırlandım. Bu sefer hocanın karşısında anlatacak olduğum için hafiften bir yusuf yusuf durumları vuku bulmuştu. Netekim, heyecanlandım ve normalde 50 dakikada yetiştirmem gereken dersi, 35 dakikada bitirdim. Konu erken bittiği için yeni konuya başlamak zorunda kaldım ki ona çok çalışmamıştım. Daha fazla uzatamadım ve dersin bitmesine 7 dakika kala burda bitiriyorum dedim ve sınıf dağıldı.

Ders sonra hocayla konuştuk. Uuuu dude you run a marathon (Tabakaneye ... mu yetiştiriyorsun? un ingilizcesi) dedi. Ve bana bir liste haline yaptığım hataları sıralayıp, daha çok ders anlatmamı istedi. Kasımın ikinci haftası sanıyorum ki bir ders daha anlatacağım. Ve aralık ilk haftası da.

Dersten sonra hastaneye gittim ve kolumu gösterdim. Japon bayrağı gibi koca kırmızı bir nokta vardı. Neyseki test negatif çıktı. Yapılacak bir işin daha üstünü çizmiş olduk.

Cuma günü, anlattığım dersten kalan son 5-6 sılaytı anlatmam gerekiyordu. Daha önce Jamie'nin yaptığı uyarıları da göz önünde bulundurarak daha açıklayıcı ders sılaytları hazırladım, renkli animasyonlu şeyler. Dersime çıktım bu sefer aslanlar gibi anlattım. Ders sonunda Jamie, nice job dude! (afferin koçum) dedi.

Böylece anladım ki, ben ingilizceyi oldukça konuşabiliyormuşum yani paniğe mahal yokmuş herkes beni anlıyormuş. Öteki yandan dersi de zaten biliyorum. Yani Aman Allah'ım Amerikalılar! paniğinden kurtulmam gerekliymiş. Neyse bu böyle Fatma'nın da dediği geyiklerden oldu. Kuzenim Fatma'ya diyorum ki, aile var oğlum!

Fotoğraf da yok. İdare etceniz artıkın :P

18 Ekim 2009 Pazar

Kültür Günü

Geçen cuma günü, yabancı diller bölümünde kültür günü vardı. Kültür gününde, dil bölümündeki yabancı asistanlar kendi ülkelerine ait bir masa oluşturuyor, yöresel kıyafetlerini giyiyor ve kültürel yiyecekler servis ediyorlar. Laura beni önceki gün davet etti. Bayağıdır görüşmemiştik, süper olur dedim.

Öğle arası koştur koştur yabancı diller bölümüne gittim. Bir curcurnaki sormayın. Bir sürü değişik ülkeden bir sürü adam. Meksika masasına gidip Laura'yı sordum. Gelmemiş, meğer hastalanmış, cep telefonunu da ofiste unuttuğu için bana haber verememiş. Neyse onu göremediğime üzülsem de bir sürü ülkenin kültürünü gözlemlemek oldukça hoştu. Tanıdık tanımadık herkese fotoğraf çektim. Japonca adımı yazdırdım, Korece adımı yazdım. :) Koreliler beni tebrik ettiler. :) Fransızlar ve Almanlar soğuk adamlardı hiç yaklaşmadım. İspanyollar, Meksikalılar ve Asyalı grup oldukça cana yakındı. Ruslar zaten arkadaşımdı. Özbekistan bizden biriydi. Arap dünyası, Tunus, Suriye, Lübnan, Suudi Arabistan ile temsil edilmişti. Herkes kendi yemeğini elimize tutuşturdu durdu. Çok lezzetli bir şeymiş gibi muamele edip mecburen çaktırmadan çöpe attım. Malum yenir mi yenmez mi bilemediğimden. İşte bu enteresan ve renkli güne dair kareler;

(Özbekistan)

(Rusya/Ukrayna)

(İspanya)


(Mısır/Tunus)

(Türkiye)

(Peru)

(Çin/Tayvan)

(Kore)

(Meksika)

(Amerika)

Ofisim,

Hayat şu sıralar ofisim ve kütüphane arasında geçiyor. Bu kadar vakit harcadığım bir yeri de fotoğraflamamak olmaz idi. Alın size ofisim ve ofis arkadaşlarım. :)


Burası benim masam, ofiste 4 kişiyiz. Ortada bilgisayar masasıyla birlikte toplam 5 masa var. İşte vaktim burda geçiyor.

Bu hanım kızlarda ofis arkadaşlarım. İkisi de Hindistanlı. Soldaki Priyanka, sağdaki Debalina. Bana "Zeno" diyorlar. Bir arkadaşımız daha var. Amerikalı, Natalie. Ama o fotoğraf çektiğimiz sırada yoktu. :)

İşte böyle. :)

Oklahoma'da Kaya Tırmanışı,

Sevgili okurlar, bir yoğunum bir yoğunum sormayın. Dersler falan yoğunlaştı zira sınav zamanındayız. Üzerine bir de tez telaşesi eklenince bloğa vakit ayıramaz oldum.

Evet geçen yazımızda Oklahoma niyetimizi beyan eylemiştik. Üniversitenin büyük bir spor salonu var. Spor salonunda bir tırmanma duvarı var. Bayağıdır ilgimi çekiyordu zaten. O da ne! Mail kutuma "Bayanlar Kaya Tırmanışı" diye bir ilan gelmesin mi? Gelsin! İlgimi çekti, mail attım. Jenny diye bir hanım kızımız organizatör. Amatör tırmanıcıları Oklahoma'da bir doğal parka götürüp kaya tırmanışı yaptıracakmış. Tabiki kayt yaptırdım.

Hiç deneyimsiz olduğumdan dolayı ön ders almam gerekliymiş. Perşembe günü spor salonuna gittim. Bir grup profesyonel tırmanışçı bize tırmanmanın inceliklerini anlattı. Elimize ipleri verip düğüm atmayı falan öğrettiler. Sonra da hadi bakalım tırmanın dediler. Sistem şu şekil, duvarın en üstünden aşağıya bir ip sarkıtılmış. Bildiğin makara sistemi. İpin bir ucuna kendini bağlıyorsun, diğer ucuna ise arkadaşın bağlanıyor. Bir de yerden çıkan ipler var, o ipe de arkadaşın bağlanıyor. Yani sen tırmanırken ipin diğer ucunu arkadaşın tutuyor. Kayarsan falan yere düşmüyorsun havada asılı kalıyorsun. Yani tehlikesi yok gibi. Neyse bağlandık iplere denedik tırmanmayı. Aşağıdaki coşkulu kalabalığın tezahüratlarına rağmen zirveye kadar çıkamadım. Ancak 2. kata kadar tırmanabildim. Zira korkutucuydu.

Bu deneyimden sonra ertesi günkü gezi için bavulumu hazırlamaya eve gittim. Her türlü kamp malzememi güzelce istifledim. Küçük bir bavul olmasına özen gösterdim. Ertesi gün sabah dersinden sonra tırmanışçı arkadaşlardan biri beni aradı. Daha önce onlara yemek hususunda seçici olduğumu, domuz ve alkolün haram olduğundan dolayı öyle her şeyi yiyemeyeceğimi söylemiştim. Onlara yiyebileceğim şeylerin bir listesini vermiştim. Alışverişe çıkmışlar ama bazı yiyecekleri bulamamışlar. İşte arkadaş ondan aramış. Bunları bulamadık, seninle alışverişe çıkalım mı dedi. Ben de olur dedim. :) Gittik markete, benim yiyebileceğim şeyleri aldık. Arkadaşta bunları not etti (sonraki gezilerde müslümanlara özel yiyecekler alabilmek için). Alışverişi bitirip okula döndük.

Öğleden sonra bavulumla beraber spor salonuna gittim. Yavaş yavaş öteki katılımcılar da geldi. Bavullarımızı ve tüm malzemeleri arabaya yükledik. Yüklemeyi tamamladıktan sonra saat 3.30 gibi yola koyulduk. Uzun bir müddet gittikten sonra Texas'ın çıkışına doğru bir kasabada mola verdik.

Ardından tekrar yola koyulduk. Arkadaşlar nerede akşam yemeği yiyebilirsin diye sordular. Malum helal yiyecek bulma telaşesi. Dedim salata olan yer kafidir. Oklahoma eyalet sınırları içinde, burger kingte durduk. Kasiyere vejetaryen bir şey var mı dedim. Salatamızda tavuk ve peynir var dedi. Peki dedim ko.şer yiyecek var mı? O nedir bilmiyorum ama olduğunu da zannetmiyorum dedi. Bende bir peynirli salata alıp, peynirlerini ayıkladım yedim. Yanımda kek falan vardı, onları yedim.

Tekrar yola koyulduk ve kamp yapacağımız yer olan Wichita Doğal Parkı'na vardık. Burası Amerika'nın ikinci büyük parkı. Git git bitmiyor. Gece karanlığı olduğu için pek bir şey anlamadım. Neyse hemen çadırları falan kurdular. Uyku tulumlarını dağıttılar. Bana rahat edemem diye düşünüp tek başıma bir çadır verdiler. Çok ince insanlarmış. Çadırda uyku tulumunda uyudum. İnanılmaz bir şeymiş. Gerçekten hoşuma gitti. Baba bence bir çadır alıp, köyde bunu denemeliyiz. Sabahleyin 6'da kalktık. Hemen kahvaltı hazırlandı. Yiyecekler bana göre alındığı için rahattım. Yumurta, biberli patates kavurma pişirdiler ve bizim ince yufkalarımız gibi bir ekmek olan tortillanın içinde servis ettiler. Gerçekten lezzetliydi.

Kahvaltının ardından tırmanma malzemelerimizi sırtlandık ve arabamıza binip, yola koyulduk. Bir 45 dakika yolculuktan sonra tırmanacağımız yerin yakınlarına bir yere gelip, park ettik. Malzemelerimizi güzelce sırtlandık ve ormanın içinde yürüyüşe başladık. Süper bir yer. Orman içinde yürümekten falan zevk aldım. Hiç bu kadar doğa insanı olduğumu bilmiyordum gerçekten çok hoşuma gitti. Bol bol fotoğraf çektim. Dağlardan tepelerden derelerden geçerek 20 dakika yürüdük ve tırmanacağımız kayalara vardık. Arkadaşlar hemen tırmanma iplerini kurdular. Tırmanmaya başladık! Diğer kızlar biraz daha deneyimliydi onlar önce tırmanmak istedi. Benim de biraz gözüm korktuğundan beklemeyi yeğledim. Kaya 4 katlı apartman yüksekliğindeydi. Ortasında bir bölüm hariç genelde tırmanması kolaydı. Nihayet sıra bana geldi. Bağlandık iplere koyulduk yola. Kızlar, çok hızlı tırmandığımı söylediler. Ben bir şey anlamadım. Zor olan kısımda bayağı bir zorlandım ama en tepeye kadar tırmanmayı başardım. Vadi o yükseklikten inanılmaz görünüyordu. Gerçekten bu işi çok sevmiştim.
(Hazırlık sırasında, Julie)

(Ormanda yürüyüş)





(Sara, tırmanırken)
(Ve ben tırmanmak için sıramı beklerken)

Birkaç ayrı kayaya daha ip kurdular ama onlar çok daha zordu. Ben birini denedim. Ama tam yarısına gelmiştim ki yağmur yağmaya başladı. Yağmurda kayalar kaygan olduğu için geri inmek zorunda kaldım. Zaten çok yorulmuştum bana kafi gelmişti. Öğle yemeğini manzara eşliğinde yedik. Ardından birkaç deneyimli arkadaş zor olan kayalara tırmandı. Saat 5.30 gibi toparlandık ve arabamızın olduğu yere doğru gerisin geri yürüdük. Arabamıza binip kamp yerine vardık. İlk iş temizlendik ardından yemek hazırlığına koyulduk. Menüde lazanya ve ev yapımı dondurma vardı. Yemeklerin hazırlanmasına herkes yardım etti. Kızlar Türkçe'yi merak ediyorlardı hatta birisi Türkçe kursuna bile gitmiş. Bana bazı kelimelerin Türkçesini sorup öğrenmeye çalıştılar. Oldukça komikti. Eğlenceli geçen bir akşam yemeğinden sonra kamp usulü bulaşıkları yıkadık ve uyumak için çadırlarımıza gittik. Gece yağmur yağdı. Çadırda yağmurda bir başka oluyormuş. Uyku tulumu gayet sıcak tutuyor. Üşümedim diyebilirim. Sabahleyin yine erkenden kalktık. Aslında niyetimizde tırmanmak vardı ama yağmur yağıyordu ve kayalar kaygan olacağı için iptal ettik. Yürüyüşe çıkalım dedik ama bu sefer de sis engeline takıldık. Hava muhalefeti nedeniyle eve dönmeye karar verdik ve arabamıza yüklenip evin yolunu tuttuk.


5 saat sonra Teksas'a vardık. Ertesi gün sunumum vardı ve eve gidip hemen dersimi tekrar ettim. Eşyalarımı bile yerleştiremeden uyudum. Sabah kalktığımda ağrımayan bir kasıp bile yoktu. Adeta robokop gibiydim. Ama bu maceraya değmişti doğrusu! :) İlk kez başka bir eyalete gitmiştim. İlk kamp yapıp çadırda uyumuştum. İlk kez tamamı Amerika'lı bir grupla vakit geçirmiştim. İlk kez kaya tırmanışı yapmış ormanda yürüyüşe çıkmıştım. Gerçekten çok güzel bir geziydi. Toruna torbaya anlatacak bir hikaye daha! :) :)

7 Ekim 2009 Çarşamba

Amerika'da ilk bayram

Bayagidir yazmiyordum artik guncellemenin vakti geldi. Ama sorun su ki; kutuphaneden yaziyorum ve klavye ingilizce. Umarim dert etmezsiniz.

Bayram sabahi kalkar kalkmaz bayramlasip komsumuz olan Turk evine kahvaltiya gitmek icin hazirlandik. Herkes bir seyler hazirladigi icin envayi cesit yiyeceklerle donatilmis bir kahvalti sofrasi oldu. Yedik ictik muhabbet ettik. Biz geldigimizde herkes sofrada oldugu icin kimseyle bayramlasamamistik. Yemekten sonra herkesle bayramlastik. Sonra ben evi aramak icin hizlica eve dondum. Zira Turkiye'de saat 8'e geliyordu.

(Bayram sabahı evimiz)

(Bayram çocukları)

Eve gittim. Evi aradim. Kimse yoktu. Sonra amcami aradim. Bizim ekibin bir kismi ordaymis onlarla da gorustum. Sonra sirayla annemi, babami, dayimlari, amcami, halamlari, kuzenleri, arkadaslarimi, arkadaslarimin ailelerini ve hocalarimi aradim. Herkese ulasmam mumkun olmadi ama pek cok kisiyle gorustum. Cok guzel oldu. Kartal KSM cenahini aramak istedim ama telefonumu degistirdim ve numaralariniz oteki telefonda kaldi. Yani bir zahmet bana tel nolarinizi gonderin bebisler.

Telefon merasiminden sonra evde biraz zaman gecirdik ve aksam bayram toplasmasi icin kultur merkezine gittik. Yabanci arkadaslar da bize katildi. Diger eyaletlerden ve cevre sehirlerden de Turkler geldi. Topluca bayramlastik, tatli yedik.


(Bildiğin baklava)

Bayramin 2. ve 3. gunu okula gittigim icin pek bir sey anlamadim. Zira burda Ramazan bayrami tatili haliyle yok. Sinifa cikolata goturdum. Hoca ramazan bitti mi diye sordu. Evet dedim. Hintli arkadaslar musluman olmamalarina ragmen bayramin mubarek olsun diye gelip sarildilar bana. Malum Hindistan da musluman cok oldugu icin Islam kulturune asinalar.

Bayramin kacinci gunuydu bilmiyorum, kendime Walmart'tan bir bisiklet aldim. Pembe renkli guzel bir sey. Her gun hic olmazsa bir yarim saat surmeye calisiyorum mahallede. Gerci son zamanlarda hic vaktim olmuyor dersten isten. Ama cok sevimli. :)

20 Eylül 2009 Pazar

Ramazan 3. Kısım;

18. gün (7 Eylül Pazartesi); Burda İşçi Bayramı olarak kutlandığı için tatildi. Okula gitmedik yani. Evdeki boş günü değerlendirip Rita ve Angela'yı çağırdık. Güzel eğlenceli bir gün oldu. Rita her zamanki gibi harikaydı.


19. gün (8 Eylül Salı); Biz bizeydik. Misafir yoktu. Sakin bir gündü.

20. gün (9 Eylül Çarşamba); Rie ve Gülia davetliydi. Yemek sırası da bendeydi. Güzelce yemeklerimi erkenden pişirdim. Biyokimya çalışmam gerekiyordu. Misafirler gelene kadar dersimi çalıştım. İftar çok eğlenceli, bol muhabbetli geçti. Kızlar gerçekten çok şirinler.

21. gün (10 Eylül Perşembe); Evdeydim. Ders çalışmam gerekiyordu. Kızlar davete gittiler.

22. gün (11 Eylül Cuma); Cuma toplantısı bizdeydi. Bu da herkesin bize gelmesi demek oluyor. Dersim olduğu için tam anlamıyla iştirak edemedim. Çok yoğun bir gündü.

23. gün-24. gün (12-13 Eylül Haftasonu); Bu haftasonu kendimi eve kapatıp ders çalıştım. Malum pazartesi ders anlatacaktım. Pazar akşamı kültür merkezinde yemekteydik. Yemeği bu sefer beyler pişirdi. Ama ertesi gün ders anlatmam gerektiği için biz erken ayrıldık. Oldukça heyecanlıydım.

25. gün (14 Eylül Pazartesi); Sabah bir heyecan okula gittim. Baktım bebeler sınıf kapısının önünde. Hemen kapının kodunu girip anfiyi açtım. Öğrenciler içeri girerken ben ofise çıkıp eşyalarımı bıraktım. Hazırlanıp sınıfa indim. Daha öncesinde prova ettiğim gibi sınıfın ışıklarını açtım, bilgisayarı ayarladım ve projektörü çalıştırdım. 150'ye yakın öğrenci vardı. Saat tam 8 olunca, sahnenin önüne doğru çıkıp "Herkese Günaydın!" dedim. Dr. Coo.per'ın derse katılamayacağını ve dersi benim anlatacağımı belirttim. Kendimi tanıttım ve eğer ingilizcemi anlamaz iseniz lütfen elinizi kaldırıp bana söyleyin dedim. Dersin konusunu belirtip derse başladım. Zaman zaman sorular sorarak, tahtaya bir şeyler çizip tekrar ederek dersimi tamamladım. Çocuklar da sorular sordular. Birin ilk soruşunda anlamadım ama tekrar ettirdikten sonra ne dediğini anladım ve sorusunu cevapladım. Ders bitince bir yığın öğrenci soruları için yanıma geldi. Çoğu sınavla ilgili sorular sordu. Sorularını cevapladım. Birkaçına telefuzumu anlayıp anlamadıklarını sordum. Anladık, gayet iyiydin dediler. İç huzuru ile ofisime döndüm. Aradaki dersime girmedim çünkü öğleden sonra anlatacağım derse hazır olmsk istiyordum. Dersime çalıştım. Öğlen arası doktora öğrencilerinin yemekli toplantısına katıldım. Orda bölüm başkanı; sabah anlattığım dersi gelecek dönem tamamen bana vermeyi düşündüklerini söyledi. Bu nedenle de alışmam için birkaç chapter daha anlatmamı istedi. Olur dedim. :) Toplantıda pek çok yeni arkadaşla tanışıp acele ile ofisime döndüm. Hazırlanıp sınıfa indim. Yine bebeler kapının önündeydi. Bu sınıf daha küçüktü. 30 kadar öğrenci vardı. Yine bilgisayarı falan filanı hazırlayıp saat 1 olunca sınıfa selam verdim. Dr. Coop.er'ın gelemeyeceğini ve bu dersi anlatmak için elimden geleni yapacağımı söyledim. Ama amatör olduğumu da belirttim. Dersimi anlatmaya başladım. Bence bu sefer çok sıkıcıydım. Öğrenciler hayatlarından bezmiş görünüyorlardı. Dersin sonunda "bu korkunç ders için özür dilerim ama ben gerçekten amatörüm, eğer sorunuz varsa ofis saatlerimde ceveplamaktan memnuniyet duyarım"dedim. Birkaçı iyiydin miyiydin dedi ama ben performansımdan tatmin olmadım. Hocaya mail atıp durumu bildirdim. Hoca önemli değil, soruları varsa gelip sorsunlar dedi. :)
:) İlginç bir gündü yani. Akşam da Gülzire'de yemekteydik.

26. gün (15 Eylül Salı); Biyokimya dersim vardı. Her zamanki gibi müthiş bir dersti. Biyokimya'ya bayılıyorum! Akşam Burçin'in arkadaşı Amy bize davetliydi. Amy çok şirin bir kız. Amerikalı. Muhabbet ettik, eğlendik, güldük. Güzel bir akşamdı.

27. gün (16 Eylül Çarşamba); Sabah erken okula gittim. Sabah grubu öğrencilerinin sınavı vardı. Anfide toplandık. Teker teker kuralları açıklayığ kağıtları dağıttık. Erin adlı bir asistan da bize yardıma geldi. Sınavlar bitince, kağıtları toplayıp doğruca test değerlendirme merkezine gittik. Formlarımızı teslim ettik. Ben sonuçları almak için 15 dakika bekledim. Sonuçları alıp doğruca bölüme döndüm. Saat 1deki dersimizden sonra sonuçları inceleyecektik. Dersten sonra hocanın odasında buluştuk ve sonuçlara baktık. O da ne! Sınıf berbat durumda. Bir yanlışlık var mıdır diye dikkatle incelediğimizde cevap anahtarlarının karıştığını gördük. Sanırım benim hatamdı. Hoca bir şey demedi ama ben kağıtları toplayıp doğruca test merkezine gittim ve hata yaptığımı söyleyip özür diledim. Önemli değil olur böyle şeyler dediler. Testleri tekrar değerlendirip bana verdiler. Akşam bütün sonuçların değerlendirmesiyle uğraştım. İftara davete gitmedim. Evde bir şeyler hazırlayıp yedim. Nihayet bitirip hocaya son haliyle gönderdim.

28. gün (17 Eylül Perşembe); Biyokimya dersimden sonra ofise gidip notların sisteme girilmesini hallettim. Sonra eve gittim. Biraz çalıştım, biraz dinlendim, okula geri gittim. Oklahoma tarafına bir geziye katılacağım eylülün sonunda. O gezi için bir toplantı yaptık. Toplantı bitince kütüphaneye gidip biraz ders çalıştım. Yoğun bir gündü ama verimliydi. Akşama Sonay ablaya iftara gittik. Nefis yemeklerinden çatlayana kadar yedim heralde. Güzel bir geceydi. :)

29. gün (18 Eylül Cuma); Çalışmam gereken bolca dersim olduğu için davete gitmeyip evde yedim.

30. gün (19 Eylül Cumartesi); Bugün iftara Rie ve Gülia'ya davetliydik. Bize ülkelerinin yemeklerini pişirmişler. Çaktırmadan mutfağa gidip malzemelerini kontrol ettik. Her şeyin müslüman kurallarına uygun hazırlandığını anlayıp rahat bir şekilde yemeğimizi yedik. Garip ama lezzetliydi. Japon usulü patatesli soğanlı bir çorba, Japon usulü patatesli mayonezli bir salata, Japon usulü tatlı patates kızartması, Özbekistan usulü patlıcan yemeği, Japon usulü tuna balıklı suşi ve tatlı olarak da Browni yedik. Yeşil çay içip sohbet ettik. Rie bize Japon çubuklarını kullanmayı öğretti. Ama ben çok beceriksizdim.
Bayram temizliği için eve erken döndük. Mutfağı ben ve Zeynep temizleyecektik. Lavabolarımız tıkalıydı ve işler çok zorlaşmıştı. Zeynep lavaboyu tamir etmek maksadıyla borusunu çıkardı. Çıkarmasıyla beraber borudaki tüm su mutfağa içine doldu. Hemen bezlerle koşup temizledik. Zordu ama nihayet tüm dolaplarımız dahil olmak üzere mutfağımızı temizledik. Bayrama hazırdık artık! :)

6 Eylül 2009 Pazar

Ramazan 2. Kısım;

Kaldığımız yerden devam edelim,

12. gün (1 Eylül Salı), biyokimya dersime gittim. Biraz erken vardığım için kimsecikler yoktu. Bir 10 dakika sonra Dr.Pa.re göründü. Güleç yüzlü hoş bir adam. Hemen hoşgeldin beşgittin muhabbeti çevirdik. Diğer öğrenciler de geldiler bu arada. Tanıştık falan. Dr. Pa.re dedi ki bu ders düşebilir çünkü sadece 4 öğrencisiniz. Bir dersin açılabilmesi için en az 5 öğrenci lazım dedi. Neyse ders başladı. Aman Allah'ım! Hocanın söylediği her şeye çook acayip yabancıyım. Öteki öğrenciler de öyle. Artık hoca gülmeye falan başladı. Ben kendimi gerizekalı falan hissettim. Sorun ingilizce değildi, organik kimyaydı! Bildiğim her şeyi unutmuşum. Korkunç bir dersti kısacası! Ders çıkışı ofisimde çok oyalanmadan eve gittim. Akşam da Sonay ablaya davetliydik. Orda iftarımızı bahçede açık havada ettik.

13. gün (2 Eylül Çarşamba), yine derslerim için yola düştüm. Bugün önemli bir gündü zira, eğer biyokimya dersi düşerse yeni bir ders almam gerekecekti. Sekreterliğe gereken yazıları yazıp durumu belirttim. Dr. Pa.re'de mail atıp bana kesin bir şey belirtmesini istedim. Nihayet öğlen sularında dersin düşmeyeceği, 3 öğrenciyle devam edeceği haberi geldi. Çok sevindim. Biyokimya çok zor bir ders ama bana çok zevk veriyor. Sanırım bir çeşit mazoşistlik. Çok zor olması bana heyecan veriyor diyebilirim. :)
Gün yoğun geçti ve benim çalışmam gereken 3 biyokimya bölümü olduğu için iftara davetli olduğumuz Songül ablaya gitmeyip evde yedim. Ama ders çalıştım. :)

14. gün (3 Eylül Perşembe), biyokimya dersim için yola çıktım. Yine erken vardım yerime oturdum. Bu sefer sınıfta 2 öğrenciydik. Bir öncekine nazaran daha iyi çalışmış olduğum için ders daha iyi geçti. En azından kendimi geçen seferki gibi gerizekalı hissetmedim. Ders çıkışı ofisimde oyalanmadan doğruca eve gittim. Akşam iftara Hintli arkadaşlarımız davetliydi. Yemekleri dört koldan yaptık. Ben domates çorbası pişirdim. Çok da güzel oldu. Akşam 8'de Zeynep'in arabasıyla Hintli kızları (Dhruti, Debulina, Kavita, Priyanka) okuldan aldım. Evimizi herkes gibi çok beğendiler. Sıra yemeklere gelince hayran kaldılar. Türk mutfağı harbiden süper bir mutfakmış burda çok daha iyi anladım. Eğlenceli bir akşamdı. Göl kenarına indik fotoğraf çekildik. Kızlar taksi çağırıp evlerine gittiler.

15. gün (4 Eylül Cuma), her zamanki derslerime gittim. Akşam da cuma toplantısı nedeniyle hep birlikte kültür merkezinde iftar ettik.

16. gün (5 Eylül Cumartesi), Texas Tech için müthiş önemli bir gündü. Zira futbol sezonu North Dakoto maçıyla başlıyordu. İnsanlar kırmızı tişörtlerini giymiş akın akın stadyuma gidiyordu. Stadyumda kampüsün içinde. Ben de çok gitmek istemiştim ama aynı saatte hem Jenny'nin doğumgünü partisi vardı hem de kültür merkezinde iftar programı, dolayısıyla gidemedim. Onun yerine Jenny'nin partisine hızlıca uğrayıp, hediyesini verdik. Herkesle ayak üstü 10 dakika muhabbet edip, özrümüzü belirtip hemen çıktık. Kültür merkezinde arkadaşlarımızla güzel bir iftar ettik. Yine de maça gidemediğim için üzgündüm ama arkadaşlarla 2 hafta sonraki Rice maçına gitmeye karar verdik. Oley! Futbol dediysem de Amerikan Futbolu! :)



(İftarda yabancı arkadaşlarımız da vardı. Bebek Meryem)

(Bu fotoğrafları ben çekmedim haliyle, Texas Tech stadyumdan kareler. İnsanların el hareketi silah manasına geliyor. Sloganları ise "Guns up!" yani "Silahlar havaya!" Tabiki kampüste silah yasak.)


(Texas Tech'in maskotu)
(Texas Tech'in geleneği: sezon açılış maçında sahayı siyahlar giyinmiş maskeli bir binici at üstünde geçer. Elini sanki tabancaymış gibi havaya kaldırır.)


17. gün (6 Eylül Pazar), iftara komşumuza (Elifeler) davetliydik. Yemek pişirme işini bölüşmüştük. Bizim ev zeytinyağlı ve çorba yapacaktı. Çorbayı ben yapayım dedim ve gemici çorbası yaptım. İftardan önce günün önemli olayı, bilgisayarıma su dökülmesi oldu. Bilgisayarım kapanınca 7-8 kere uğraşmam gerekti açmak için. Kurutmak için köşede bıraktım. Çok acayip üzüldüm çünkü içinde pek çok önemli bilgi vardı. Neyse üzgün ve süzgün market alışverişine çıktık. Ben hemen ordan bir harici disk aldım. Açılırsa bilgilerimi kurtarayım diye. Eve gelir gelmez bilgisayarımı açmaya çalıştım ve 8.de başardım. Hemen harici diskime bilgilerimi yükledim ve bilgisayarımı kapatmamaya karar verdim. Sonra iftara gittik. Herkes çorbama yemek muamelesi yaptı. Karadenizde sık yaptığımız besleyici bir çorba diyip savunmaya geçtim ama gerçekten çok lezzetli oldu bence. :) Eve döner dönmez bloguma yazı girmeye karar verdim, hazır bilgisayarım çalışır durumdayken! Yeni bir bilgisayar şart oldu puffff...:/

3 Eylül 2009 Perşembe

Kartal KSM Dikkatine;

Sevgili dostlarım,

Yorumlar yazıyorsunuz, yeri geliyor google talktan mesaj atıyorsunuz. Ben cevap veremiyorum. Ama neden? Çünkü saat farkı, kullandığım bilgisayarın farklı olması, zaman kısıtlılığı gibi pek çok faktör. Sonra düşündüm nasıl olsa burayı okuyorsunuz. Burdan bir post neden atmayayım?
Pek çok sorum var.
Öncelikle Zeynep fotoğrafları aldım. Hasan Ali çok tatlı bir bebiş maşallah. Napıyorsun annelik nasıl gidiyor? Yerine kim geldi? İşe tekrar başlıycak mısın?
Aslı bloğumu okuyor mu bilmiyorum. Ona da pek çok sorum var. Mümkünse bana bebişin fotoğrafını da gönderin. Çok selam söyleyin.
Elif kafanı yerim. Çoluk çocuk nasıl? Birol abi Ramazanda evde yemek pişiriyor mu? Annen teyzen kardeşin vb. nasıllar? Herkese çok selam ederim. Kuzenin evlendi mi? İş buldu mu?
Ayten abla maillerini de yorumlarını da okuyorum. :) Biraz eşşeklik ettim kusura bakma. En kısa zamanda sana döneceğim. :) Daha da nasılsın? İş güç nasıl gidiyor?
Lebibe son görüşmemizde Ankara'ya gelcektin kahve içecektik, yapamadık kuzum. Nasılsın? Hasta sayılarınla ilgili gelişme var mı?Araba aldın mı? :)
Sevgü, naber? İnan lab ortamında horon oynamayı özledim. Bir de tokyoya uçan dursun fıkrasına hep gülüyorum. Sen napıyorsun? Hayatında gelişmeleri bana bir özetleyiver.
Asuman abla geçen gün bir çocuk psikoloğuyla tanıştım da aklıma düşüverdin. Hayat nasıl gidiyor? Annen nasıl? Zayıfladı mı benden sonra? :)
Nisanur evlendin tabi. Bir iki düğün fotoğrafı fena olmazdı. Evlilik hayatı nasıl gidiyor?
Gülseren abla nasılsın? İş güç durumlarında gelişme var mı? Çoluk çocuk nasıl?
Fatma abla bloğumu okuyor mu bilmiyorum. Ona da selam söyleyin. Bir de sağlık durumu nasıl oldu? Trombositlerde gelişme var mı?
Ve Esra Yeni. Hastaları naptın? Vedalaşırken çok üzücü oluyor değil mi? Sen şimdi hazırlık telaşesi içindesin tabi. Anlıyorum seni dostum. İnşallah her şey süper olur. Haberleşelim. Beni habersiz bırakma oralara gidip!



Herkeslere bol bol selam ederim. Harbiden özledim sizi. Sorularımı yorum şeklinde cevaplayabilirsiniz. Hepinizi öpüyorum.

1 Eylül 2009 Salı

Ramazan;

Sevgili okurlar,

Uzun zaman oldu yazamadım farkındayım. Fakat ramazan oldukça yoğun geçiyor. Bir türlü bloga vakit ayıramadım. Şimdi Ramazan başladığından beri yaşadıklarımı kısa kısa anlatayım. :)
Ramazan 1 (21 Ağustos Cuma): Ramazanın ilk günü sahura kalkma nöbeti benimdi. Ben de ilk gün telaşesi uyanamam diye sahura kadar yatmamayı tercih ettim. Komşularımız da bize gelecekti o gece çünkü, uyanamazsam bir dünya millet benim yüzümden aç kalır diye korktum. Velhasıl akşamdan zaten çoğun şeyi hazırlamıştım. Zeynep de kete yapmıştı. Keteleri ısıttım, yumurta haşladım, menemen yaptım bir de annemin verdiği erişteden yaptım biraz. Kahvaltılıkları da ekleyince mükellef bir sofra oldu. Arkadaşlarımız geldi güzel bir sahur yaptık, maratona başladık. Ben o gün akşam 7'ye kadar uyudum. Zira hem çok uykum vardı hem de migren atağı geçiriyordum. İftarda kültür merkezinde toplandık. Tüm hanımlar yemek yapmış. Güzel bir iftar oldu. Teravihi de berbaber kılıp evimize döndük. Burdaki problem iftar 8.30 cviarı oluyor, artı namaz niyaz derken eve gelmemiz 11i buluyor. İftardan sonra hiç bir şey yapamıyoruz ders namına.

Ramazan 2 (22 Ağustos Cumartesi): Ertesi gün migrenim gelir diye korktuğum için yine bol bol uyudum. Bu arada okuldaki oryantasyonlara da gitmiyoruz tabi. İftarı topluca kültür merkezinde yapacaktık zira önceki günü ramazan başlangıcı saymayıp oruç tutmayanlar olmuş. Burdaki kafa karışmalarından biri de bu. Araplar cumartesi başladığı için onlara uyanlar olmuş. Biz diyanet takvimine uyduğumuz için dün de tuttuk. Bu iftara Khuoluod'u da davet etmiştik. Onu da gidip yurdundan aldık ve kültür merkezinde iftar ettik.

(Ramazan 2. gün)

Ramazan 3 (23 Ağusto Pazar): Bu iftarda Yasemen bizi davet etti. Yine gün boyu bol bol uyudum Zira başım ağrımaya can atıyordu. İftara Khouloud da davetliydi onu da aldık. Yasemen çok leziz yemekler yapmış Allah razı olsun. Bol bol yedik, namaz kılıp eve döndük.

Ramazan 4 (24 Ağustos Pazartesi): İftara Gül'e davetliydik. Gün içinde görece olarak daha az uyudum. Nihayet oruca alışmaya başlamıştım. Başım fazla ağrımadı. Gül'e giderken, Rie ve Gülsanem'i de aldık. Gül'ün matematikçi yabancı bir arkadaşı da gelmiş iftara. Yine çok leziz bir sofra. Bol bol yedik tabiki. Yabancılar yemekler karşısında hayretler içinde kaldılar. Yemeğin sonunda da ev sahibi olarak Gül, yabancı konuklarımıza birer oyalı tülbent hediye etti. Çok mutlu oldular.
(Ramazan 4. gün)

Ramazan 5 (25 Ağustos Salı): Sabah kalkıp oryantasyon için okula gittim. Bize sorumluluklarımızı anlattılar. Ofisim falan belli oldu. Gidip eksiklerimi belirledim. Saat 13 gibi işim bitince de otobüse bindim. Eve gitmeden markete geçmekti niyetim, eksiklerimi almak için. Markete gittim. Sepetimi doldurdum tam ödemeye gidicem cüzdanımı ofisteki çekmecede bıraktığımı hatırladım. Sepeti oracıkta bırakıp eve döndüm. Allah'tan kimlik kartım yanımdaydı. Otobüsler burda öğrencilere bedava olduğu için otobüse binip eve dönebildim. Akşam iftarda kendi evimizde olacaktık. Zeynep mükellef bir sofra hazırladı her zamanki gibi. Güzelce yedik doyduk.

Ramazan 6 (26 Ağustos Çarşamba): İftara Sümeyra'ya davetliydik. Günü yine uykulu geçirdim sayılır. Akşam Sümeyra'ya gittik. Kızların yabancı bir arkadaşı da davetliydi. Çok şirin bir kız. Arapça biliyor. Bol bol muhabbetli bir geceydi. Tabiki Sümeyra'nın yemekleri de enfesti.

Ramazan 7 (27 Ağustos Perşembe): Sabah erkenden biyokimya dersim için okula gittim. Hoca İsviçre'de konferansta olduğundan asistanını göndermiş. Sadece ders ile ilgili programı dağıtıp genel bilgi verdikten sonra dersi bitirdi. Bolca vaktim vardı ama yorgun olduğum için eve gitmeyi tercih ettim. Yine uyudum :) Akşam iftara Ayşegül'e davetliydik. Yine ekibin bir yabancı arkadaşı da davetliydi. Paula adında şirin bir bayan. Muhabbet ve leziz yemeklerle geceyi bitirdik. Ayşegül'de tartıldık bir de. Sonuç feci hepimiz kilo almışız. Ramazandan sonra okulun spor salonuna başlayacağız inşallah.

Ramazan 8 (28 Ağustos Cuma): Sabah yine okuldaydım. Hergün 8'de dersimin olması nedeniyle sahurdan sonra yatmıyorum. Bu da biraz uykulu bir gün geçirmeme neden oluyor. Sabahki dersim asistanlığını yapacağım Introduction to Human Nutrition dersiydi. Bu sınıfa 14 eylülde ben ders anlatacağım için dikkatle inceledim. Anfide işliyoruz dersi zira 100-120 kadar öğrenci var. Hoca (Jamie) önce kendini tanıttı, sonra beni tanıttı. Sonra ders hakkında bilgileri verip dersi bitirdi. Bir sonraki dersim 1de olduğu için bu vakti markete giderek harcamak istedim. Otobüse binip markete gittim. Ofis için gerekli olabilecek malzemeleri aldım. Masamı temizledim güzelce. Eşyalarımı yerleştirdim. Sonra saat 1deki dersin sınıfına indim. Bu ders de asistanlığını yaptığım Sports Nutrition dersiydi. Aynı hoca öğretiyor bu dersi de. Yine aynı şeyler hoca kendini tanıttı, sonra beni tanıttı. Ders hakkında genel bilgi verip dersi bitirdi. Toparlanıp eve gittim. İftar bu akşam bizdeydi. Herkes bize gelecekti. Sofrayı hazırlamada yardım ettim. Misafirlerimiz geldi. Yemek yedik. Saat 11e doğru herkes gitti.

Ramazan 9 (29 Ağustos Cumartesi): Saat 10 gibi uyandım. Laura'nın evine davetliydim. Hazırlanığ Ross'a gittim ve Laura'nın evine bir kaşık çatal takımı aldım. Sonra eve döndüm akşamki büyük iftar için bir vejetaryen yemek yaptım. Hazırlanıp yola çıktım. Otobüsle okula geçtim önce. Niyetim ordan otobüsle Laura'ya geçmekti ama haftasonu kampüs içi otobüs yokmuş. Taksi çağırdım. Taksi beni Laura'ya götürdü. Laura sofra hazırlamış. :) Üstelik hepsinin içindekilere dikkat etmiş. Ona neleri yiyebildiğimizi öğretmiştim. Ona göre almış her şeyi. :) Dedim Laura çok tatlısın ama ben oruçluyum. :) Aslında söylemiştim ona daha önce ama unutmuş o hiç bir şey yemediğimizi. Az sonra Blakelee geldi. Blakelee Laura'nın arkadaşı, bana masamı veren kadının kızı. Çok tatlı bir kız o da. Laura bize ispanyolca dersi verdi. Saat 6ya doğru Zeynep beni gelip aldı ve kültür merkezine gittik. Yabancılarla birlikte bir iftar programıydı bu. Bir sürü Amerikalı misafir geldi. Dünya kadar yemek yapılmış. Önce Lilya ramazanla ilgili yabancılara bir sunum yaptı. Ardından Fehmi abi bir ezan okudu ve yemeğe başladık. Her şey çok güzeldi. Pek çok yabancı arkadaşımız oldu.

(Ramazan 9. gün)

Ramazan 10 (30 Ağustos Pazar): İftara Sonay ablaya davetliydik. Gün boyu uyumamaya çalıştım, zira ertesi gün okulum vardı. Akşam Sonay ablaya gittik, açık havada iftar yaptık, evinin bahçesinde. Erken kalktık ve 12 olmadan yattım.

Ramazan 11 (31 Ağustos Pazartesi): Dersim olduğu için sabah erkenden okula gittim. İlk ders asistanlığını yaptığım dersti. 50 dakika sürdü. Hemen 9daki dersime yetişmek için ofise çıktım. 9daki ders doktora derslerimden, beslenme araştırması ile ilgili. Çok yoğun geçti, 11.3o'a kadar ders yaptık. Diğer doktora öğrencileri ile de tanışmış oldum. Bu dersin ardından 12'deki dersime gittim. Seminer dersiydi ve çok kısa sürdü. Hoca yapacaklarımız anlattı sadece. Ondan çıkınca ofise gittim. Biraz dinlendim sonra 1deki dersime koşturdum. Asistanlığını yaptığım dersti yine. Ders çok sessiz geçti, öğrencileri rehavet kaplamış. Ders bitince ofisime gittim. Saat 4'te bir dersim daha vardı. Bu 2 saatlik arada derslerimle ilgili notlarımı falan düzenledim. Sonra saat 4'te derse indim. Ders çok uzun sürmedi, böylece saat 5 otobüsüne yetişip eve gittim. İftara Laura, Blakelee ve Jenny davetliydi. Sofranın hazırlanmasına yardım ettim. Sonra ben çıkıp Zeynep'in arabasıyla Jenny'i aldım. Jenny de bize yemeklerde yardım etti. İftara yakın Laura ve Blakelee geldi. Yemekler enfesti yine çok yedik. :) Çok güldük, eğlendik. Güzel, yoğun ve yorucu bir gündü. Hemen yatmaya çalıştım. Zira ertesi gün yine ders vardı. :)


(Ramazan 11. gün)

Şimdilik bu kadar yazı sanıyorum yeterli olur. Çok ara vermemeye çalışarak yazmaya devam edeceğim. :) Esen kalınız.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Piknik;

Pazar günü cümbür cemaat piknik yaptık. Evin önündeki gölün yanındaki ağaçların altında (böyle de adres tarif ederim). Pervina'nın organizasyonuydu. Et mangal olayına girildi. Benim için sağolsunlar balık getirildi. Güzel hoş bir gündü. Eve geldiğimde çok yorulmuştum. Biraz dinlenmek maksatlı uzandım. Uyumuşum. falan filan. :) Sen sus fotoğraflardan bir kısmı konuşsun diyoruz ve ekliyoruz;