17 Ağustos 2009 Pazartesi

Piknik;

Pazar günü cümbür cemaat piknik yaptık. Evin önündeki gölün yanındaki ağaçların altında (böyle de adres tarif ederim). Pervina'nın organizasyonuydu. Et mangal olayına girildi. Benim için sağolsunlar balık getirildi. Güzel hoş bir gündü. Eve geldiğimde çok yorulmuştum. Biraz dinlenmek maksatlı uzandım. Uyumuşum. falan filan. :) Sen sus fotoğraflardan bir kısmı konuşsun diyoruz ve ekliyoruz;





Merhaba "Enişte Kavramı"!

Sevgili okurlar;
Ablam sözlendi ve hayatıma yeni bir kavram girmiş oldu; "Enişte".
İşin kötüsü söz olurken ben yanında değildim. Söz; (amcamın canlı telefon bağlantısı sayesinde biraz dahil olmaya çalışsam da) kaçırdığıma üzüldüğüm bir anı olarak tarih sayfasında yerini aldı. İnşallah çok mutlu olursun abla ve enişte.

Daha romantik olamayacağım için yazımı bu fotoğrafla sonlandırıyorum. :)

Ne demiş Kıtriye; çiyoluk etma!

13 Ağustos 2009 Perşembe

Home Sweet Home;

Odamı yayınladım ve evet nihayet evden kareleri yayınlayabileceğim.

İşte evimiz;

(En mühim yer, Mutfak)



(Mutfaktan garaja kapımız var)

(Garaj ve Zeynep'in arabası)

(Salon)




(Arka bahçemiz)

(Giriş)


(Üst kat hol)

(Zeynep ve benim banyomuz)

(Balkonumuz ve göl manzaramız)

İşte evimiz böyle bir yer :)

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Tayvan ıyyyyşş yemekleri ve nihayet odam;

Sevgili okurlar :) ;
Bugün (12 Ağustos çarşamba) sabah Angela'nın telefonuyla uyandım. Öğle yemeğine bana gelir misiniz diye soruyordu. Uykulu uykulu davetini kabul ettim ve aksan sıkıntısı çektiğimiz için adres konusunda facebooktan yazılı olarak konuşmaya karar verdik. Facebooku açtım, Angela yiyebileceğimiz yemekler konusunda bir yığın soru sordu. Ben de "Angela bırak dağınık kalsın gülüm, icabında kendi yemeğimi yapar gelirim" dedim. Angela bu işe pek bir sevindi. Erken gelmemi talep etti. Zaten yemek nöbeti bendeydi. Hemen mutfağa yöneldim. Burçin kahvaltıyı hazırlarken yemekleri yapmaya koyuldum. Burçin'in de yardımıyla 13 dakika sonra etli nohut, patatesli brokoli ve makarna ocağın üstünde pişiyordu. Biz de kahvaltıya koyulduk. Elife'yi arayıp bizi Angela'ya götürmesini reca ettik. Saat 12'de bizi alacağını söyledi. O saate kadar yemekler pişti. Garnitürlü makarnanın yarısını bir borcama koyup paketledim. Nohuttan da Zeynep'e biraz ayırıp gerisini borcama koyup pnu da paketledim. Yemeklerimiz sırtlandık, Elife bizi aldı ve zorlu bir yolculuk sonrası Angela'ya vardık.

Eve bir girdik, sağda ayakkabılar dizili. Anladık ki Tayvanlılar da eve ayakkabılan girmiyor. Sevindik, ayakkabıları çıkardık, mutfağa yöneldik. Kızlar yemeklerini yapmakla meşgulken ben de bulaşıkları yıkamaya koyuldum. Brokoli haşlanma sürecine yardımcı oldum. Asıl niyetim tabiki yemeklere ne koyduklarını keşfedip, yiyebileceğim şeyleri kestirmekti. Brokoli yenebilirdi. Az sonra beni suşi yapmaya yardımcı olmam için oturma odasına çağırdılar. Suşiyi Japon olan arkadaşımız Rie yapacaktı. Yardım ettik. Bizim için de bir vejetaryen suşi yaptık. O sırada Jo kurutulmuş balık getirdi tatmamızı istedi. İçindekileri okudum ve tattım. Allah'ım bu Asyalılar lezzetten anlamyıro dedim. Neyse bir yarım saat kadar sonra tüm yemekler oturma odasındaki sehpaya geldi. Hepimizin eline bir koskaca kase verdiler. Kokular ıııyşş dedirten cinstendi. İnsanlar ingilizce olarak sofranın harikalığından konuşurken ben Burçin'e türkçe olaraktan ne kadar iğrenç bir koku, bunların damak zevki diye bir mefhumu yok şeklinde yorumlarımı dile getiriyordum. Yemeklerin detaylarına girmiycem. Ben makarnamdan ve nohutumdan yedim. Biraz brokoli yedim. Bir de yumurtalı bir salata yapmışlar, içindeki malzemeleri kontrol edip ondan da yedim. Suşiden de yemiş taklidi yaptım ama yemedim. Iyyyşşş. Bol bol fotoğraf çekildik. Yemekten sonra kızların ev arkadaşı olan Bay X, bizi (6 kız) okula bıraktı. Arabaya karga tulumba sığdık. Student Union'a gelince kızlara bir bahane sallamak zorunda kalıp, eve dönmek için otobüse bindik.
(Rie'den şusi dersleri)

(Burçin'in hayret dolu bakışları)

(Burçin'de sistemin adamı oldu)

(Jenny ve Andy pirinç sandviç yaparkene)

(Suşi)

(Pirinç Sandviç)

(Çeşitli Tayvan yemekleri-üstte solda benim garnitürlü makarna görünmekte-)

(Etli nohuta dikkat!)

(Günün sonu)

Burçin evin ordaki durakta indi, ben walmarta gittim. Odamdaki mobilyaları kaplamak için yapışkanlı kağıt aldım. Renk seçeneği yoktu. Beyaz üstüne mavi noktalı bir tane aldım. İçime pek sinmedi ama mobilyalarımın görünümünü acilen değiştirmem gerekiyordu. Bir miktar da yanımda taşıma amaçlı kurabiyemsi yiyecek aldım. Malum yemek olayını biraz ertelesem hipotansiyon eşliğinde migren beni yakalıyor. (Babaanne seni seviyorum.) Otobüs durağına gittim, gelen geçenle sohbet ettim. Otobüsüm geldi, bindim ki ne duyayım bangır bangır Elvis Presley. Sevindirik oldum, severim Elvisi. Otobüsteki tek yolcu olan yaşlı teyzem sevindirik olduğumu farkedince müzik hakkında yorum yaptı. Ben de Elvis was the best dedim. Yeah meah dediler. Otobüsten indim, eve vardım, insan yemeği yedim. (Türk mutfağı seni seviyorum.) Doğruca odama çıktım ve kaplama işlemine başladım. Bayağı bir vaktimi aldı. Aslında çok içime sinmedi ama iş bitirmiş olmanın vermiş olduğu iç huzurunun kollarına kendimi bıraktım. :) Ve işte fotolarla odam belgeseli;(Odamın kapısı -Dikkat Zeyno çıkabilir!-)

(Genel görünüm)

(Laura'nın hediyesi masam)

(Yeni imajıyla yatağım-başlıkları kapladım-)

(Burda klozet denilen bildiğin gömme dolap)

(Odamdaki artistik parçalar)

:) :)

11 Ağustos 2009 Salı

ITA Workshop Finito, ilk misafirlerimiz, yeni eşyalarım, ehliyetim ve gençlerle bilardo;

Sevgili okurlar,
Blog yazma işini düzene bindirmeliyim. Niyeyse fotoğraf çekmediğim zaman yazasım da gelmiyor. Görsel öğelerle anlatımdan hoşlanır buldum kendimi. Yazmadığım günleri de atlayınca kendi tuhaf hissediyorum ama her gün ilginç bir şey de olmuyor, mu acaba? Ne diyeyim ben action severim. Birikince de böyle konu manyağı oluyor yazı.
Neyse, bu bahsi kapatıp bir miktar haber vereyim size.

Perşembe günü (6 Ağustos) workshop'ın son günü idi. Toplandık gittik Quala Room'a. Dr. Griffie'nin espirili konuşmalarını dinledikten sonra bize birer değerlendirme formu verdiler. Workshop hakkında düşüncelerimizi sorgulayan bir form. 5 dakikada yazdık çizdik. Ardından hocalardan Anna Maria akşam saat 8de bayrak savaşı adlı oyunu oynayacağımız söyledi. Saat 8de T ve E sınıfları beyaz tişört, C ve H sınıfları herhangi renk bir tişört giyip Foreign Languages binasında buluşacaktık. Ben H sınıfı olduğum için mor elbisemi seçtim. Ama adetim olduğu üzere gri renkli arabalı eşarbımı takmadım. Onun yerine alakasız kahverengi bir tülbent (walmarttan aldıydım) taktım. Neden mi? Çünkü oyun şu şekil; kampüs haritada 2 ayrı alana ayrılır. T ve E sınıfları birinin, C ve H sınıfları ise diğerinin sahibidir. İki takımında bayrakları vardır. Takımlar bayrakları tamamen görünecek şekilde, diğer takımın bilmediği bir yere asarlar. Bu arada kampüs acayip büyük bir yer. Oyunun amacı ise rakip takımın sahasına farkedilmeden girmek, bayeağı bulup almak ve kendi bölgene sokmak. Fakat iş kolay değil çünkü bayrak başında 2 adet bekçi beklemekte. Rakip takımın sahasında iken bir rakip takım oyuncusu sana dokunursa o zaman hapishaneye düştün demektir. Seni mapus damından kurtaracak tek çare ise, takım arkadaşlarından birinin gelip senin elinden tutup kendi sahana götürmesi ama iş yine kolay değil zira mapus damını 2 gardiyan beklemekte. Avantaj ise hapisten kaçarken ele ele tutuşuyorsan güvendesin kimse seni elleyemez demektir.
(Bizim takım plan yaparken)

Oyun kuralları basitçe böyle. Ben oyunun bir parçası olmak konusunda hevesli olmadığımdan sınır bekçiliğini üstlendim ve ağaçlık bir bölgede pusuya yattım. Amaç rakip gelirse geriyi uyarmaktı. Oyun 8.30 gibi başladı ve saatlerce sürdü. Nihayet beyaz takım bizim bayrağı alıp kendi topraklarına götürmeyi başardı ve oyun bitti. Oyun bence çok sıkıcıydı. Çok geniş alan olduğu için kimseyle karşılaşmadan sap sap bekleme ihtimalin çok yüksek. Netekim de öyle oldu. Bence böyle bir oyun için daha fazla insan olmalıydık ama sevgili sınıf arkadaşlarımız teşrif etmediler. Oyundan sonra Zeynep gelip beni ve eşyalarımı ve bisikletimi yurttan aldı. Yurttan nihayet çıktım ve eve geldim.
(Rie -sağda- rakip takımdan bir elemanı yakalamış hapse götürürken)

Cuma günü önemli bir şey olmadı diyemem. Laura aradı: Bir masaya ihtiyacım olduğunu bildiği için taşınan bir arkadaşından masasını benim için istemiş. Masayı bana bedavaya verecekmiş. Çok sevindim. :) Aynı zamanda gidip yatağımın parasını da ödemiştik. Böylece oda eşyalarım neredeyse tamam olmuştu. Bu gelişmeler haricinde cuma; klasik hazırlıklar, market alışverişler vb. bir gündü. Ama ertesi gün için de hazırlanmayı ihmal etmedik. Zira Angela, Rie, Jenny, Rita ve Laura kahvaltı için bize geleceklerdi. Zeynep ve Burçin imece olarak süper çalışıp güzel bir kahvaltı menüsü hazırladılar. Ha bir de cuma sohbetine gittik akşam. Burdaki ailelerden birisi başka bir eyalete taşınıyormuş. Ona bir güle güle partisi gibi bir şey yapıldı. Bol bol fotoğraf çekildik.
(Lubbock Hatırası)

(Bizim evin ekibi -sağda Zeynep--solda Burçin-)

( Bir takım gençlik )

Cumartesi günü kızları arabalarla gidip (Ayşegül arabası bizdeydi, onu ben kullandım) okul girişinden aldık. Eve getirdiğimizde herkesin ağzından woowlu haykırmalar yükseliyordu. Evi gezdiler ve hayran kaldılar. Biraz muhabbetten sonra sofraya oturduk. Saat 10.30dan saat 14'e kadar sofradan kalkmadık. Öyleki sofradan kalktığımzda ben acıkmıştım. Yemeklere hayran kaldılar, kayısı reçeli ve özellikle helva favori yiyecekti. Laura helvayı nerden alabileceğini falan sordu. Laurayı seviyorum, my best buddy seviyesine doğru ilerleyen bir arkadaşlığımız var. Bol bol yemek muhabbet vb. etkinliklerin ardından kızlarla sarıldık öpüştük ve onları gerisin geriye okula bıraktık. Güzel bir gündü. Ayrıca benim yemek nöbeti günümdü. Pirinçli kabak yemeği ve domates sosu eşliğinde makarna yaptım. :)

(Sağdan sola-Zeynep, Angela, Jenny, Rie, Rita, Ben, Laura)

Pazar günü Pervina'nın eşi ve kardeşi geldiler. Amaç eşyaları (yatak ve masa) eve taşımaktı. Onların arabası minibüs gibi olduğundan eşyalar sığardı. Bizim arabayla önden gittik onlar bizi takip ettiler ve Lauranın arkadaşının evine vardık. Laura'nın arkadaşının annesi eşinden ayrıldığı için evden taşınıyormuş. Bu nedenle bir kısım eşyalarını veriyormuş. Masa da bize nasip oldu. Çok tatlı insanlar. Gina ve kızları Ruby ve Amber. Masa da süper bir şey. Koskocaman, bir sürü rafı ve çekmecesi var. Kızlar masayı parçalara ayırdı abiler taşıyıp arabaya yerleştirdi. Sonra eve getirdik ve masayı odama yerleştirdik. Ardından abiler yatağı almaya gittiler. Yatak inanılmaz ağırdı. Taşımakta çok zorlandılar. Çok üzüldüm zahmet verdiğim için Allah razı olsun ne diyeyim. Pazar günü odamı ve eşyalarımı güzelce temizledim ve yerleştim. Birkaç eksik daha var ama tamamlarım inşaAllah.

Pazartesi günü büyük gün. Zira direksiyon sınavına girecektim. Burda yazılı sınavı geçmek kolay ama direksiyon sınavı biraz zor. Acemi şoför gibi sürmek gerekiyormuş. Çünkü burda acemilerin dikkatli şoförler olduğuna inanılıyor. Eğer kendine güveniyorsan hata yaparsın gibi bir mantık var. Neyse alabildiğim bütün tavsiyeleri dinledim ve sınav mevkine arabamı parkettim. Bir de burda sınava kendin araba getiriyorsun. Ben Ayşegülün arabasıyla girdim. Teyzem geldi, bir iki araba şeyini kontrol edip yanıma oturdu. Bir iki kural anlatıp, sınava başladık. Paralel park, geri geri gitme ve trafikte bir müddet sürmeden oluşan 10 dakikalık sınav heyecanla tamamlandı. Tam bir acemi gibi sürdüm. Sanki birileri bana çarpacakmış gibi yavaş yavaş korkuyormuş gibi yaparak sınavı bitirdim. Park ettiğimizde bana fena değildin deyip bir sürü hatamı söyledi. Kesin kaldım dediğim anda geçtin dedi. Gerçekten mi deyip çok sevindim. Çünkü harbiden kalacağımı düşünmüştüm. Neyse mutlu mutlu gittim ehliyet yerine geçen kağıdımı aldım. Ehliyetimi postayla göndereceklermiş. Sınavdan sonra walmarta falan gittik alışveriş yaptık.

Salı günü saat 1 sularında okula gittik. Zira gençlerle (ita workshop gençliği) buluşup bilardo oynayacaktık. Zeynep bizi okula bıraktı. Birkaç genç gelmiş, muhabbet ettik. Bilardo alanına geçtik ve bilenler hünerlerini gösterdi. Bilmeyenler ise muhabbete verdik kendimizi. Presheet de fotopraf çekti. Benim makinemle pek çok deneme yaptı. Bu fotoğraflar hep onun çekimleri. :)
1-2 saat takıldıktan sonra Zeynep gelip bizi aldı ve gidip internet için modem aldık. Nihayet komşunun internetine rahat vereceğiz. Kendi internetimiz var!
(Rie bilardo oynarkene)
(Gençlik)
(Yalan olmasın, oynamadım sadece sopayı elime aldım)

İşte buralarda hayat böyle geçip gidiyor gençlik. :) :)

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Sosyal güvenlik numarası ve ehliyet;

Pazartesi öğle arası sosyal güvenlik numarası almak için Zeynep bizi aldı. Ekibimize Laura da katıldı. Laura, ben, Burçin ve Zeynep arabayla sosyal güvenlik binasına gittik. Tabiki çok kalabalıktı. Sıra numarası aldık ve gerekli formları doldurduk. Oturduk, başladık beklemeye. Laura dinimiz ve kültürümüzle ilgili pek çok soru sordu. Elimizden geldiğince onları cevaplamaya çalıştık. Uzun bir bekleyişin ardından sıramız nihayet okundu ve işlemleri yaptırdık. Öğleden sonraki derse geç kalmıştık. Neyse derse gittik. Ders sonrası Zeynep gelip bizi aldı ve evimiz için alışverişe çıktık. Tabak, bardak, kaşık-çatal gibi şeyler aldık. Ben yine odama bir kaç şey aldım. Eve döndük. Yemek yedik ve aldığımız şeyleri yerleştirdik. ....

Ertesi sabah Zeynep beni yurda bıraktı. Yarım saat kadar kestirdim. Ardından ehliyet sorularına çalışmaya başladım. Öğlene doğru Zeynep aldı beni okuldan gidip öğrenci belgesi aldık. Ehliyet binasına giderken arabayı ben sürdüm. Burda kurallar biraz farklı. Onlara alışmaya çalıştım. Ehliyet ofisine vardık ve işlemlere başladık. Önce belgelerinle kayıt oluyorsun, sonra seni arka tarafta bilgisayara yönlendiriyolar. Dokunmatik ekranda soruları cevaplıyorsun ve anında soru doğru mu yanlış mı görebiliyorsun. Adeta kim 500 milyar ister kıvamında bir sınav. 22 soru vardı, 1 tane yanlış yaptım ve sınavı geçtim. Bu sınavı geçince kağıttan bir ehliyet veriyorlar. Permit deniyor ona. Bunun manası artık yanında 21 yaşından büyük ehliyetli biri varken araba sürebilirsin demek. Cuma günü direksiyon sınavını alabilirmişim. Uygun bir tarihte gidip onu da halledicez inşallah. Sınavdan sonra beni yurda bırakmlarını istedim. Eşyalarımı toparladım. Planımı programımı düzenledim.

Bu kadar, başka önemli bir şey yok :P

Xin ve Bo'nun Doğumgünü;

Pazar günü sabahı enfes bir kahvaltıdan sonra Zeynep beni yurda bıraktı. Yurtta akşam saat 6'da Shirley'in doğumgünü vardı. Shirley (Xialoni gibi bişey) benim Çinli oda arkadaşımdı, ya da ben öyle sanıyordum. Neyse yurda gittikten sonra biraz Rita'yla takıldım ve ona Shirley'e hediye almak için Walmart'a gideceğimi söyledim. O da ortak olmak istediğini söyledi, kabul ettim. Bisikletimle Walmart'a gittim ve adam gibi bir şey bulamadım. Saçma sapan bir şey de almak istemedim ve güzel bir defterde karar kıldım. Hediye paketi de aldım ve gerisin geri yurdun yolunu tuttum. Biraz odamda oyalandım ve saat 6'ya gelirken heidyemi ve Winchester'ı, Jacky'e koyup aşağıya indim. Yolda Laura'yla karşılaştım. Dedim böyle böyle parti var sen de gel. Parti 6 olmadan başlamış. Bir kafeterya dolusu Çinli! Ben doğruca gidip tanıdığım Çinli'lerin yanına gittim. O sırada Bo geldi bana sarıldı. Ben de arkadaşlık günü niyetine sarıldığını falan düşünüp happy friendship day dedim. Bugün benim doğumgünüm şeklinde cevap verdi. Puffff Doğruca tanıdığım Çinli Slyvia'nın yanına gittim ve çaktırmadan bana doğumgünü karmaşasını anlatmasını istedim. Pazar günü Bo'nun doğumgünüymüş, Pazartesi Shirley'in ikisini birleştirmişler ama Shirley benim oda arkadaşım olan Xiolana mı ney o değilmiş Xin miş. Yani iki ayrı Çinli'nin İngilizce ismi Shirley'miş. Rita'ya mesaj attım gel beni kurtar şimdi hediyeyi kime nasıl vercez? Hediyeyi Shirley'e parti sonrası vermeye karar kıldık.

(Xin & Bo)

(Ben ve Laura)

Laura geldi ve beraber oturduk. Bayağı bir muhabbet ettik. O ailesinden ben ailemden bahsettik. Hoş bir muhabbet oldu. Ben sağa sola bir sürü fotoğraf çektim. Sonra Gonzalo geldi dediki senin makinenle toplu fotoğraf çekilelim. Garsona makineyi vermekle ilgili muhabbet dönüyordu ki gerek yok dedim. Üç ayağımı çantamdan çıkardığım. Woaaawlar yükseldi. :) Neyse dışarıya çıktık. Çeşitli mekanlarda toplu fotoğraflar çekildik. Eğlenceliydi.


Sonra hediyeyi verelim dedik. Bir grup Hintli arkadaşım da (Kavita ve Dhruti) hediyeye ortak olmak istedi. Tamam dedim. Ve saat 12de yani Xin'in asıl doğumgününde hediyesini vermeye karar verip dağıldık. Saat 12 olunca toplanıp Xin'in odasına gidip ona süpriz yaptık. Çok şaşırdı ve mutlu oldu. Bir müddet sarıldık bilmem ne. (Kaç kişiye sarıldım bilmiyorum) Odalara dönüp uyuduk. :) 2 Ağustos Dünya Arkadaşlık Günü imiş. Onu da öğrendik.