11 Ağustos 2009 Salı

ITA Workshop Finito, ilk misafirlerimiz, yeni eşyalarım, ehliyetim ve gençlerle bilardo;

Sevgili okurlar,
Blog yazma işini düzene bindirmeliyim. Niyeyse fotoğraf çekmediğim zaman yazasım da gelmiyor. Görsel öğelerle anlatımdan hoşlanır buldum kendimi. Yazmadığım günleri de atlayınca kendi tuhaf hissediyorum ama her gün ilginç bir şey de olmuyor, mu acaba? Ne diyeyim ben action severim. Birikince de böyle konu manyağı oluyor yazı.
Neyse, bu bahsi kapatıp bir miktar haber vereyim size.

Perşembe günü (6 Ağustos) workshop'ın son günü idi. Toplandık gittik Quala Room'a. Dr. Griffie'nin espirili konuşmalarını dinledikten sonra bize birer değerlendirme formu verdiler. Workshop hakkında düşüncelerimizi sorgulayan bir form. 5 dakikada yazdık çizdik. Ardından hocalardan Anna Maria akşam saat 8de bayrak savaşı adlı oyunu oynayacağımız söyledi. Saat 8de T ve E sınıfları beyaz tişört, C ve H sınıfları herhangi renk bir tişört giyip Foreign Languages binasında buluşacaktık. Ben H sınıfı olduğum için mor elbisemi seçtim. Ama adetim olduğu üzere gri renkli arabalı eşarbımı takmadım. Onun yerine alakasız kahverengi bir tülbent (walmarttan aldıydım) taktım. Neden mi? Çünkü oyun şu şekil; kampüs haritada 2 ayrı alana ayrılır. T ve E sınıfları birinin, C ve H sınıfları ise diğerinin sahibidir. İki takımında bayrakları vardır. Takımlar bayrakları tamamen görünecek şekilde, diğer takımın bilmediği bir yere asarlar. Bu arada kampüs acayip büyük bir yer. Oyunun amacı ise rakip takımın sahasına farkedilmeden girmek, bayeağı bulup almak ve kendi bölgene sokmak. Fakat iş kolay değil çünkü bayrak başında 2 adet bekçi beklemekte. Rakip takımın sahasında iken bir rakip takım oyuncusu sana dokunursa o zaman hapishaneye düştün demektir. Seni mapus damından kurtaracak tek çare ise, takım arkadaşlarından birinin gelip senin elinden tutup kendi sahana götürmesi ama iş yine kolay değil zira mapus damını 2 gardiyan beklemekte. Avantaj ise hapisten kaçarken ele ele tutuşuyorsan güvendesin kimse seni elleyemez demektir.
(Bizim takım plan yaparken)

Oyun kuralları basitçe böyle. Ben oyunun bir parçası olmak konusunda hevesli olmadığımdan sınır bekçiliğini üstlendim ve ağaçlık bir bölgede pusuya yattım. Amaç rakip gelirse geriyi uyarmaktı. Oyun 8.30 gibi başladı ve saatlerce sürdü. Nihayet beyaz takım bizim bayrağı alıp kendi topraklarına götürmeyi başardı ve oyun bitti. Oyun bence çok sıkıcıydı. Çok geniş alan olduğu için kimseyle karşılaşmadan sap sap bekleme ihtimalin çok yüksek. Netekim de öyle oldu. Bence böyle bir oyun için daha fazla insan olmalıydık ama sevgili sınıf arkadaşlarımız teşrif etmediler. Oyundan sonra Zeynep gelip beni ve eşyalarımı ve bisikletimi yurttan aldı. Yurttan nihayet çıktım ve eve geldim.
(Rie -sağda- rakip takımdan bir elemanı yakalamış hapse götürürken)

Cuma günü önemli bir şey olmadı diyemem. Laura aradı: Bir masaya ihtiyacım olduğunu bildiği için taşınan bir arkadaşından masasını benim için istemiş. Masayı bana bedavaya verecekmiş. Çok sevindim. :) Aynı zamanda gidip yatağımın parasını da ödemiştik. Böylece oda eşyalarım neredeyse tamam olmuştu. Bu gelişmeler haricinde cuma; klasik hazırlıklar, market alışverişler vb. bir gündü. Ama ertesi gün için de hazırlanmayı ihmal etmedik. Zira Angela, Rie, Jenny, Rita ve Laura kahvaltı için bize geleceklerdi. Zeynep ve Burçin imece olarak süper çalışıp güzel bir kahvaltı menüsü hazırladılar. Ha bir de cuma sohbetine gittik akşam. Burdaki ailelerden birisi başka bir eyalete taşınıyormuş. Ona bir güle güle partisi gibi bir şey yapıldı. Bol bol fotoğraf çekildik.
(Lubbock Hatırası)

(Bizim evin ekibi -sağda Zeynep--solda Burçin-)

( Bir takım gençlik )

Cumartesi günü kızları arabalarla gidip (Ayşegül arabası bizdeydi, onu ben kullandım) okul girişinden aldık. Eve getirdiğimizde herkesin ağzından woowlu haykırmalar yükseliyordu. Evi gezdiler ve hayran kaldılar. Biraz muhabbetten sonra sofraya oturduk. Saat 10.30dan saat 14'e kadar sofradan kalkmadık. Öyleki sofradan kalktığımzda ben acıkmıştım. Yemeklere hayran kaldılar, kayısı reçeli ve özellikle helva favori yiyecekti. Laura helvayı nerden alabileceğini falan sordu. Laurayı seviyorum, my best buddy seviyesine doğru ilerleyen bir arkadaşlığımız var. Bol bol yemek muhabbet vb. etkinliklerin ardından kızlarla sarıldık öpüştük ve onları gerisin geriye okula bıraktık. Güzel bir gündü. Ayrıca benim yemek nöbeti günümdü. Pirinçli kabak yemeği ve domates sosu eşliğinde makarna yaptım. :)

(Sağdan sola-Zeynep, Angela, Jenny, Rie, Rita, Ben, Laura)

Pazar günü Pervina'nın eşi ve kardeşi geldiler. Amaç eşyaları (yatak ve masa) eve taşımaktı. Onların arabası minibüs gibi olduğundan eşyalar sığardı. Bizim arabayla önden gittik onlar bizi takip ettiler ve Lauranın arkadaşının evine vardık. Laura'nın arkadaşının annesi eşinden ayrıldığı için evden taşınıyormuş. Bu nedenle bir kısım eşyalarını veriyormuş. Masa da bize nasip oldu. Çok tatlı insanlar. Gina ve kızları Ruby ve Amber. Masa da süper bir şey. Koskocaman, bir sürü rafı ve çekmecesi var. Kızlar masayı parçalara ayırdı abiler taşıyıp arabaya yerleştirdi. Sonra eve getirdik ve masayı odama yerleştirdik. Ardından abiler yatağı almaya gittiler. Yatak inanılmaz ağırdı. Taşımakta çok zorlandılar. Çok üzüldüm zahmet verdiğim için Allah razı olsun ne diyeyim. Pazar günü odamı ve eşyalarımı güzelce temizledim ve yerleştim. Birkaç eksik daha var ama tamamlarım inşaAllah.

Pazartesi günü büyük gün. Zira direksiyon sınavına girecektim. Burda yazılı sınavı geçmek kolay ama direksiyon sınavı biraz zor. Acemi şoför gibi sürmek gerekiyormuş. Çünkü burda acemilerin dikkatli şoförler olduğuna inanılıyor. Eğer kendine güveniyorsan hata yaparsın gibi bir mantık var. Neyse alabildiğim bütün tavsiyeleri dinledim ve sınav mevkine arabamı parkettim. Bir de burda sınava kendin araba getiriyorsun. Ben Ayşegülün arabasıyla girdim. Teyzem geldi, bir iki araba şeyini kontrol edip yanıma oturdu. Bir iki kural anlatıp, sınava başladık. Paralel park, geri geri gitme ve trafikte bir müddet sürmeden oluşan 10 dakikalık sınav heyecanla tamamlandı. Tam bir acemi gibi sürdüm. Sanki birileri bana çarpacakmış gibi yavaş yavaş korkuyormuş gibi yaparak sınavı bitirdim. Park ettiğimizde bana fena değildin deyip bir sürü hatamı söyledi. Kesin kaldım dediğim anda geçtin dedi. Gerçekten mi deyip çok sevindim. Çünkü harbiden kalacağımı düşünmüştüm. Neyse mutlu mutlu gittim ehliyet yerine geçen kağıdımı aldım. Ehliyetimi postayla göndereceklermiş. Sınavdan sonra walmarta falan gittik alışveriş yaptık.

Salı günü saat 1 sularında okula gittik. Zira gençlerle (ita workshop gençliği) buluşup bilardo oynayacaktık. Zeynep bizi okula bıraktı. Birkaç genç gelmiş, muhabbet ettik. Bilardo alanına geçtik ve bilenler hünerlerini gösterdi. Bilmeyenler ise muhabbete verdik kendimizi. Presheet de fotopraf çekti. Benim makinemle pek çok deneme yaptı. Bu fotoğraflar hep onun çekimleri. :)
1-2 saat takıldıktan sonra Zeynep gelip bizi aldı ve gidip internet için modem aldık. Nihayet komşunun internetine rahat vereceğiz. Kendi internetimiz var!
(Rie bilardo oynarkene)
(Gençlik)
(Yalan olmasın, oynamadım sadece sopayı elime aldım)

İşte buralarda hayat böyle geçip gidiyor gençlik. :) :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder